Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kendilerine söyledik, bizim Oruç Reis’imize sakın saldırmayın, eğer Oruç Reis’imize saldırırsanız bunun bedelini ağır ödersiniz dedik ve bugün ilk cevabı aldılar” dedi.
AK Parti 19. kuruluş yıl dönümü programı, korona virüs önlemleri nedeniyle 75. Yıl Cumhuriyet Amfi Tiyatro ve Kültür Merkezi'nde düzenlendi. Amfi tiyatroya gelen misafirlerin oturması için kırmızı minderler hazırlanırken, amfiye giren davetlilerin ateşi ölçüldü, el dezenfektanı ve maske dağıtıldı.
Ayrıca gelen misafirlere “Yeni Türkiye Vizyonu. Dünya Beşten Büyüktür” başlıklı kitap ve Recep Tayyip Erdoğan imzalı kravat ve eşarp hediye edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması öncesinde Özhan Eren “Haydi Bir Daha”, Uğur Işılak “Dombra”, Altan Çetin “Nereden Nereye”, Ceyhun Çelikten “Tabii ki Evet”, Ceyhun Çelikten “İnandığın Yolda Yürü” şarkılarını seslendirdi, AK Parti’nin 19. yılı için hazırlanan film davetlilere sunuldu.
“BU DAVA SELÇUKLU’NUN KALBİ, OSMANLI’NIN VİCDANI, CUMHURİYETİN AKLIDIR”
Tarih boyunca olduğu gibi bu dönemde de kerameti kendinde görenlerin, millete hizmet yolundan ayrılıp şahsi emellerinin peşine düşenlerin olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hepsi de çok kısa bir sürede bu gerçekle yüzleşip siyaset tarihinin tozlu raflarındaki yerlerini almak zorunda kaldı. AK Parti kuruluşundan bu güne yaptıklarıyla ve duruşuyla Türk milletinin hayallerini gerçekleştiren, koskoca bir ümmetin umutlarını canlandıran, insanlığın önünde yeni kapılar açan bir parti kimliğine sahiptir” diye konuştu.
Ülkenin ve milletin geleceği konusunda AK Parti’den başka bir vizyon, hedef, proje, program sahibi siyasi teşekkül bulunmadığını belirten Erdoğan, “Ana muhalefetin ve aynı cephenin diğer partilerinin tek siyasetleri AK Parti’ye saldırmak, tek vaatleri Recep Tayyip Erdoğan’ı indirmek. Milletimiz bu kısır zihniyete 19 yıldır yaptığı gibi bundan sonra da itibar etmeyecektir” şeklinde konuştu.
BÜYÜK MEDENİYET DAVASI
AK Parti’nin ilk insan Hazreti Adem ile başlayan büyük medeniyet davasının günümüzdeki temsilcisi olmaya talip olduğunun altını çizen Erdoğan, “Bu davaya gönül verenler kendileri ile birlikte yeryüzündeki tüm mazlumların hukukunu koruma mücadelesi vermişlerdir. Bu kutlu yürüyüşün bin yıldır coğrafyamızda sancaktarlığını yapan ecdadımız 3 kıta, 7 iklimde barışın, kardeşliğin ve adaletin tesisi için asırlardır ter dökmüştür. Bizim hareketimiz, bizim davamız kendisine, her şeyden önce Allah kelamını ve onun alemlere rahmet olarak gönderilen Nebi’sini rehber edinmiştir” ifadelerini kullandı.
AK DAVAYI TARİF
“Bu dava Selçuklu’nun kalbi, Osmanlı’nın vicdanı, cumhuriyetin aklıdır” ifadelerini kullanan Erdoğan, AK Parti’nin hamurunu milletin yoğurduğunu, AK Parti’nin kumaşını milletin dokuduğunu söyledi. Erdoğan, “Bizler dua ile çıktık yola, aynı şekilde devam ediyoruz. Bizim için asıl olan milletimizle el ele yürümektir. AK Parti’nin milletin partisi olduğunun nişanesi 2002 Kasım’ından beri girdiği her seçimden birinci olarak çıkmayı başarabilmesidir. AK Parti’nin yolunu uzun yıllar boyunca siyasi ve ekonomik buhranların acı tecrübelerini yaşayan milletimiz çizmiş, adını da milletimiz koymuştur. Türkiye’nin 14 Ağustos 2001 tarihinden bugüne kadar neler yaşadığını asla unutmamalıyız. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından AK Parti hükümet eden ama iktidar olamamış parti haline dönüştürmek için oynanan oyunları hep aklımızda tutmalıyız. Kendilerini milletin üstünde gören ve ülkenin de sahibi sanın bir avuç azgın azınlığın nasıl bürokrasiden medyaya ve iş dünyasına kadar çöreklendiğini, nasıl bize tuzaklar kurduklarını dün gibi hatırlıyoruz. YAŞ toplantılarından dönemin Cumhurbaşkanının davetlerine kadar her yerden nasıl sürekli krizlere muhatap bırakıldığımızı biz biliyoruz. Provokatif cinayetlerle nasıl köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığımız hala gözlerimizin önündedir. 2007 Cumhurbaşkanlığı Seçimi sürecinde iyi ki ayyuka çıkan hukuksuz, ahlaksız, pervasız girişimlerin hiç birine eyvallah etmedik. Bunun bedelini kapatma davası ile ödedik. Biz demokratik teamüllere ne kadar sarılırsak sarılalım, karşımızdaki faşist kafa yine durmadı. Milletimiz, ‘411 el kaosa kalktı’ manşetindeki kendi iradesini hiçe sayan alçak zihniyeti hiçbir zaman unutmayacaktır. Davos’taki ‘One Minute’ hadisesi AK Parti’nin mazlumlar ve mağdurlar için verdiği mücadelenin uluslararası alanda en yüksek perdeden seslendirilişinin sembolüdür. O zaman bizlerle beraber orada olanlar, o salonu terk ederken neler söylediklerini de iyi biliyoruz. Şimdi parti kurdular. Ne diyorlardı biliyor musunuz, ‘işte şimdi yandık.’ Niye? One Minute dedik ya. Kime karşı dedik o da belli, İsrail’in atıklarına karşı. Zamanı gelecek bazı şeyleri çok açık net şahitleri ile birlikte ortaya koyacağız. Bu milletin derdi ile dertlenenlerin kimler olduğunu bilecek ama zamanı var” açıklamasında bulundu.
“BİZİM ORUÇ REİS’İMİZE SAKIN SALDIRMAYIN, BEDELİNİ AĞIR ÖDERSİNİZ”
Suriye’deki iç karışıklıklarla birlikte Türkiye üzerinde oynanan oyunların yeni bir boyuta taşındığını belirten Erdoğan, ”Artık içeride ve dışarıda çok daha sert, çok daha sinsi, yer yer de kanlı bir sürecin içine giriyorduk. Gezi olayları ile sokakları işgale, 17-25 Aralık emniyet yargı darbesi ile milli iradeyi gasp etmeye, çukur eylemleri ile mahalleleri bölmeye çalıştılar. PKK’sından DEAŞ’a kadar tüm terör örgütlerini en azgın şekilde üzerimize saldılar. 15 Temmuz’da darbe girişimine kalkıştılar. Kuzey Irak, Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’de yürüttüğümüz harekatlarla bu saldırılara karşı cevabımızı anladıkları dilden verdik. Bugün de verdik. Kendilerine söyledik, bizim Oruç Reis’imize sakın saldırmayın, eğer Oruç Reis’imize saldırırsanız bunun bedelini ağır ödersiniz dedik ve bugün ilk cevabı aldılar” dedi.
“MÜHÜR KİMDEYSE SULTAN ODUR”
Eğitim, sağlık, gençlik ve spor, adalet, ulaştırma, sosyal yardım, çevre ve şehircilik, tarım, enerji, ekonomi, turizm alanlarında yapılan hizmetleri kısa başlıklar halinde anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomi ile ilgili olarak şu açıklamaları yaptı:
“Bugün ülkemiz ve milletimiz için verdiğimiz bu uzun, meşakkatli, her anı dolu dolu geçen mücadele sürecinin kritik bir aşamasındayız. Cumhuriyet tarihimizin en büyük kalkınma hamlelerini ve demokratikleşme adımlarını hayata geçirdiğimiz 18 yılı ekonomi açısından iki döneme ayırmak gerekiyor. Birinci dönem 2002-2013 arasını kapsayan potansiyelimizi keşfetme dönemidir. 2002 Türkiye ekonomisi açısından dönüm noktası oldu. 2002-2013 arasında yakaladığımız ekonomik istikrarla çok önemli kazanımlar elde ettik. Sanayiden tarıma, inşattan turizme güçlü bir büyüme performansına kavuştuk. Bu dönemde Türkiye gerçek gücünün ve imkanlarının farkına vardı. Milli gelirimizi 236 milyar dolardan 2013 yılında 950 milyar dolara kadar çıkarttık. Kişi başına düşen milli gelirimizi 3 bin 500 dolardan 12 bin 500 dolara kadar yükselttik. Böylece üst orta gelir grubuna taşıdığımız ülkemizin yüksek gelir grubuna girmesine ramak kaldı. İhracatımız 36 milyar dolardan 10 yıl sonra 152 milyar dolara ulaştı. Hatırlayın paramızda 6 sıfır vardı, 6 sıfırı da o zaman sildik attık. Birileri şimdi ona talip oluyor. Ülkenin başbakanı herhalde onlardı. ‘Biz o işe bakıyorduk’ falan diyenler var. Karar merci kim, onu tabi söyleyen yok. Orada mühür kimdeyse sultan odur. Faiz oranlarının yüzde 63 olduğu dönemlerden, bu faiz inecek dediğimizde direnenler, bizim inecek dememiz karşısında daha fazla direnemediler ve faizi yüzde 4,6’ya kadar çektik. Enflasyon da 7 küsüre kadar inmiş oldu. Direniyorlardı. Çünkü IMF konusunda belli bir güçleri dirayetleri yoktu. Enteresan olan şey şuydu, o malum Davos’a gittiğimizde Strauss-Kahn ile malum Fransız, onunla görüşme yapıyoruz, yaptığımız görüşmede ‘Sen IMF’nın başısın ama Türkiye’nin başı da benim. Dolayısıyla Türkiye’nin borcu konusunda her türlü takipleri yapabilirsin ama siyasi noktada emir veremezsin. O bize aittir. Taksitleri alıyorsun, dolayısıyla siyasi yön verme asla mümkün değil, biz Türkiye’yiz.’ O tarihte bizim IMF’ye borcumuz 22,5 milyar dolardı. Mayıs 2013’e geldik biz IMF’ye olan borcumuzu sıfırladık. Nasıl oldu, faiz noktasında koyduğumuz tavırla oldu. Ana muhalefet çıkmış diyor ki, ‘IMF’’den borç alın’ o sizin işiniz, bizim öyle bir derdimiz yok.”
MÜCADELE DÖNEMİ
2013’ten günümüze kadar olan dönemi mücadele dönemi olarak adlandırdığını belirten Erdoğan, “Bu dönemde yaşadığımız her bir saldırının doğrudan ve dolaylı etkileri ile ülkemize ağır bedelleri oldu. Faizler ve enflasyon yeniden çift hanelere yükselirken ekonomik büyüme bir miktar ivme kaybetti. Attığımız kararlı adımlarla ekonomimizin daha güçlü bir şekilde yoluna devam etmesini sağladık. Nitekim 2019 yılı sonuyla kıyasladığımızda her alanda 2002’nin katbekat üzerindeyiz. Milli gelirimiz 236 milyardan 754 milyar dolara, kişi başına düşen milli gelirimiz 3 bin 500 dolardan 9 bin 127 dolara ulaştı. 2002’de satın alma gücü paritesine göre dünyanın en büyük 17. ekonomisiyken, G-20’deyiz bu şartlarda, bugün dünyanın 13. büyük ekonomisiyiz” şeklinde konuştu.