Enerjinin siyaset üzerindeki tahakkümü, çağımızın en acımasız gerçeklerinden biridir. Kaynağı olmayan devlet, adeta boyunduruğa alınmış bir öküz gibi sürülür. İrade başkalarının avucunda eritilir. Enerji meselesini salt teknik veya ekonomik bir konu olarak görmek, tarihin bize sunduğu derslerden hiç ders almamak demektir.
Bir milleti ayakta tutan şey, onun bağımsızlığıdır. Bağımsızlık ise kaynaklara sahip olmaktan geçer. Kendi toprağından çıkan kömürü işleyemeyen, güneşinden elektrik üretemeyen, rüzgârından faydalanmayı bilmeyen toplum, başkalarının gölgesinde sürünmeye mahkûmdur. Enerji ithalatı, yalnızca para transferi değildir; aynı zamanda siyasi iradenin rehin verilmesidir.
Dünya tarihine baktığınızda göreceksiniz ki büyük güçler, kaynaklarını kontrol eden güçlerdir. Petrol, doğalgaz, uranyum, kömür… Bunlar sadece yeraltından çıkarılan madenler değil, aynı zamanda jeopolitik pazarlık masalarının ana malzemesidir. Bu masalarda güçsüz olanlar, kendilerine dikte edileni kabul etmek zorunda kalır. Dolayısıyla enerji bağımsızlığı, varlık meselesidir.
Bizim coğrafyamız, tarih boyunca enerji koridorlarının kavşağında yer almıştır. Bu, bir avantaj olduğu kadar risktir de. Avantajı, konum itibarıyla köprü olmak; riski ise her an kırılabilecek bir köprü üzerinde durmaktır. Dolayısıyla kendi ayakları üzerinde durabilen, kaynaklarını işleyebilen, enerjisini çeşitlendirebilen bir yapı kurmak şarttır.
Yenilenebilir enerji kaynakları, bu bağlamda bir fırsattır. Güneş, rüzgâr, jeotermal gibi kaynaklar tükenmeyen kaynaklardır. Bu kaynaklar üzerinden bir enerji modeli kurmak, hem çevreye duyarlı hem de bağımsızlık anlamında isabetli bir tercihtir. Ancak bu iş de planlama ister. Altyapı ister. Teknolojik yatırım ister. Yani kolay değildir ama imkânsız da değildir.
Enerji sadece elektrik değildir. Enerji, aynı zamanda sanayi, ulaşım, tarım, ısınma, her şeydir. Enerjisiz bir modern yaşam düşünülemez. Bu yüzden enerji meselesini hafife almak, geleceği tehlikeye atmaktır. Bugünün konforunu sürdürmek istiyorsak, yarının kaynaklarını bugünden planlamalıyız.
Politika yapanların bu konuyu anlayarak hareket etmesi gerekir. Enerji konusunda atılan her adım, milletin kaderiyle ilgilidir. Dolayısıyla burada hata payı yoktur. Kısa vadeli kazançlar peşinde koşmak yerine, uzun vadeli stratejiler geliştirmek gerekir. Enerji politikaları, oy hesaplarıyla değil, millet hesaplarıyla yapılmalıdır.
Sonuç olarak, enerji bağımsızlığı istiklalin ta kendisidir. Bağımsız olmak istiyorsak, kendi kaynaklarımıza sahip çıkmalıyız. Başkalarına muhtaç olmadan ayakta durabilen bir yapı kurmalıyız. Bu, sadece ekonomik bir tercih değil, varlık meselesidir. Çünkü kaynağı olmayan millet, özgür olamaz. Özgür olamayan millet ise tarihte yer edinemez.