ENİSE YAPAR - TÜRKER BEKTAŞ
ANKARA (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Yüzyıldır Türkiye'yi yerinde saydırmak, meşgul etmek, zayıflatmak için kullanıyorlar. Biz, bu bayat senaryonun dışarıdan yazıldığını, desteklendiğini söylediğimizde biri çıkıyor istisna ile hedefi saptırmaya çalışıyor. Okmeydanı'nda olayların başını çeken eli kanlı terör örgütünün dışarıdan desteklenmediğini söyleyecek olan var mı, yerli bir örgüt olduğuna inanan var mı, nelerden beslediklerini, kollandıklarını biliyoruz" dedi.
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, "Bize milletçe çok büyük bir gururu yaşatan Fransa'da Altın Palmiye ödülü alan Nuri Bilge Ceylan'ın bir kez daha tebrik ediyorum. Almanya dönüşümde kendilerini arayıp tebrik ettim. Ülkemiz ve sinemamız adına uluslararası başarı. Nuri Bilge Ceylan ile birlikte tüm ekibini tebrik ediyorum. 2010 yılında Gazze'ye yardım götüren Mavi Marmara gemisinde İsrail askerlerinin saldırısı nedeniyle 9 kardeşimiz şehit olmuştu. 30 kişi de yaralanmıştı. Süleyman Uğur kardeşimizi hakka uğurladık. Rabbim şehidimizi rahmetiyle de kuşatsın inşallah. Merhum Süleyman kardeşimizi 2010 yılında hastanede ziyaret etmiş daha sonra evinde kendisini ziyaret etmiştim Ailesinin kendisine bakışı her türlü şükranın üzerindeydi. Bu vesileyle buradan bir kez daha ailesine, dostlarına, yakınlarını sabır ve başsağlığı diliyorum. Haftasonu Uğur Kurt ve Ayhan Yılmaz hayatlarını kaybettiler. Hayatlarını kaybedenlerin ailelerini arayarak kendilerine taziyelerimizi ilettik. Bu elim olay vesilesiyle burada birkaç hususu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. 2014 yılında. bir kez daha tüm boyutlarıyla 28 Haziran 1914'te Saraybosna'da yapılan bir suikast birinci dünya savaşının çıkmasına neden olmuştu. 10 milyon insan hayatını kaybetmişti, Osmanlı Devleti en çok zayiatı veren toprak kaybetmişti. Bize Misak-ı Milli sınırlarını dahi çok gördüler. Ülkenin tamamını almak için işgal başlattılar. Birinci dünya Savaşı'nın yüzünü yıl dönümünde şunu ifade etmek zorundayız. Savaşın sonunda Osmanlı bakiyesi toprakları cetvelle çizilirken, Türkiye Cumhuriyeti sürekli baskı ve kontrol altında tutulmak istendi. Osmanlı imparatorluğundan kalan borçlar Türkiye Cumhuriyeti'ne devredildi. Kürt, Alevi vatandaşlarımızın onların üzerinden iki mesele sürekli gündemde tutuldu. Bu iki mesele içeride de çok büyük yanlışlar yapıldı" diye konuştu.
"ANAMUHALEFETİN GENEL MÜDÜRÜ DERSİMLİ DEĞİL Mİ, KONUŞTUĞUNU GÖRDÜNÜZ MÜ"
"Bu ülkenin asli unsuru olan Birinci dünya, Kurtuluş savaşında asli unsur olarak yer alan Kürtler için asimilasyon politikaları uygulandı" diyen Erdoğan, "Son 30 yıldır maruz kaldığımız teröre destek verildi. Alevi kardeşlerimiz görmezden görüldü. Dersim'de yüzlerce alevi vatandaşımızı katledildi. CHP'nin Dersim'e karşı duranını gördünüz mü? Şu anda anamuhalefetin Genel Müdürü Dersimli değil mi, konuştuğunu gördünüz mü? Konuşamaz, konuştuğu anda birçok şeyler ortaya çıkacak. Çorum'da, Sivas'ta Kahramanmaraş'ta, sonu acı biten elim hadiseler yaşandı. Komplo teorilerinin kolaycılığına biz asla sığınmadık. Biz, Türkiye'nin yüzyıldır karşı karşıya kaldığı meselenin tamamen farkında olduk. Ancak bu meselelerde dışarıdan yürütülen kampanyaları asla gözardı edemeyiz. Türkiye'de ne zaman işler iyi gitmeye başladıysa ülkemizin başına dert açanlar oldu. İçeride ve dışarıda birtakım karanlık eller işbirliği, elbirliğiyle yaptılar. Türkiye'nin enerjisinin tüketmek için her türlü kirli, karanlık senaryoyu devreye aldılar. İkinci Dünya Savaşı'na biz katılmadık. Japonya ikinci dünya savaşında yenildiği halde iki tane atom bombasıyla ciddi yıkıma maruz kaldığı halde bugün dünyanın en güçlü ülkesi haline gelmiştir. Almanya deyim yerindeyse taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkıldığı halde dünyanın en büyük ekonomileri haline gelmiştir" ifadelerine yer verdi.
Erdoğan, "Fiili olarak katıldığımız hiçbir savaş yok. Yaklaşık yüzyıldır barış ülke halinde olmamıza rağmen kalkınma yarışına neden bu kadar geç kaldık. çünkü ülke olarak enerjimizi başka yerlere sarf ettik. Biz, enerjimizi kaynaklarımızı birikimlerimizi adeta heba etmek zorunda kaldık. İçeride neredeyse 35 yıl oldu, terörle mücadele eden bir ülke var. Bir başörtüsü sorununu 40 yıl tartışmak zorunda bırakıldı. Bu ülke bunu hak ediyor mu? Bu yasağı koyanlar, uygulayanlar bu ülkeye yazık etmedi mi? İnsanlar anadillerini konuşurlarsa ülke bölünür, parçalanır diye toplumu korkuturlar. Biz engelleri kaldırdık Hamdolsun bu ülke bölünmedi tam tersine güçlendi. Bizi millet olarak anlamsız yasaklarlar onyıllarca hatta asırlarca oyaladılar. Oynanan oyunu milletçe görmemiz gerekiyor. Türkiye üzerine içeriden ve dışarıdan kurulu olan tuzakları görmemiz ve anlamamız gerekiyor. Şu anda Mayıs ayındayız. Geçen 28 Mayıs'ta Türkiye'nin nasıl bir konumda olduğunu hatırlatalım. Tarihin en büyük ekonomik krizlerini Türkiye geride bırakmış, Türkiye yüzde 4-5 büyüme oranlarını yakalamıştır. 2011 yılında genel seçimler yapılmış, istikrar ve huzur güç kazanmıştı. Çözüm sürecinde önemli bir aşamaya gelinmiş, o günlerde batıdaki insanların koşarak doğuya gittiğini kardeşleriyle kucaklaştığını görüyoruz. Önümüzde hiçbir engel yok. Umutla, kararlılıkla geleceğe ilerliyoruz" dedi.
Türkiye'nin ekonomik olarak kaydettiği gelişmeler hakkında bilgi veren Erdoğan, "Sonra bir şey oluyor. İstanbul'da Gezi parkında başlayan eylemler var. Neymiş ağaçlar sökülüyormuş. Bu istismar edilerek dalga dalga bunu ülke geneline yayılıyor. Legal illegal örgütler işbirliği yaparak huzuru ve istikrarı sarsarak bu noktaya ulaştırıyor. Huzur, istikrar demokrasi özellikle de ekonomi hedefe alınıyor. Borsa gerilemeye, faiz yükselmeye başlıyor. Uluslararası yatırımcılar tedirgin ediliyor. Ekonomi dursun diye çağrılar yapılıyor. Her gün sokaklarda, şiddet görüntüsü vandallık. Türkiye genelinde terör esiyor gibi servis ediliyor. Anamuhalefet partisinin milletvekilleri bizzat olayların içinde aktif rol alıyor. Medya yandaş medyaları her türlü yalanı yazarak, gerek sosyal gerekse yazılı medyada malum işverenler, işveren örgütleri sorunsuzca açıklamalar yapılıyor. Türkiye hem içeriden hem dışarıdan ağır bir saldırıya maruz kalıyor. Malum işverenler, işveren örgütleri, memur örgütleri el birliğiyle bütün bu olayların sorumlusu olarak da bizleri göstermeye gayret ediyor. Ortada herhangi bir gerekçe yok, tek gerekçeleri 12 tane ağaç. Allah'a Hamdolsun, bu saldırıları bertaraf ettik” dedi.
Başbakan Erdoğan, "Gezide istediklerini elde edemeyenler bu kezde yeni bir hazırlığın içine girdiler. 17 Aralık, 25 Aralık'ta istikrarı, milli iradeyi hedef aldılar. Biz orada da dik durduk. Ülkeyi sağ salim seçime götürdük. 30 Mart'ta milli iradeyi tecelli ettik. Ne oldu, millet bu darbe heveslilerine en güzel cevabı sandıkta verdi. Türkiye'yi şu anda bir başka meseleyle, bir başka hassas konuyla, mezhep farklılıklarını kaşıyarak yeniden tahrik etmenin mücadelesi içindeler. Hem içeride hem de dışarıda Alevi vatandaşlarımız üzerinden kendi hesaplarını görmek isteyenler, bu konuyu elverişli bir istismar vasıtası olarak görenler yeniden kollayarak sıvadılar, yeniden harekete geçtiler. Bir süredir bunun provaları zaten yapılıyordu. Bu haftasonu Cumartesi Almanya'daydım. Aynı gün Almanya'da bizim oradaki toplantımızın yapıldığı o muhteşem salonun yakınından nehir geçiyordu. Nehirin karşı tarafında da, oradaki Alisiz Alevilere orada mitingi yapma izni verilmiş. Dert, bizim yapacağımız toplantıyı acaba nasıl sabote ederiz bunun gayreti içindeydiler. Bütün bunlara rağmen, Alman yönetimi orada tedbirlerini iyi almıştı. Gerçi aynı anda, bizim toplantımızın olduğu bölgeye yakın 5 ana merkezde bize karşı olan gruplar tarafından toplantılar yapılıyordu. Alınan güvenlik önlemleri başarılı olduğu için tabii hiçbirisi arzusuna ulaşamadı ve bizler de orada gerçekten Almanya'daki kardeşlerimizi muhteşem bir buluşmayı gerçekleştirdik" dedi.
"DERT BAŞKA, DERT GÜÇLENEN TÜRKİYE'Yİ NASIL BÖLERİZ"
"Türkiye'de Alevi vatandaşlarımızın kapılarına işaret konuluyor" diyen Erdoğan, "CHP'nin bazı milletvekilleri utanmadan sıkılmadan her türlü yalanı kullanarak Alevi vatandaşlarımızı tahrik ediyordu. Reyhanlı saldırısında, Hatay'da, Malatya'da, Adıyaman'da bunu denediler. Gezi olaylarında, 1 Mayıs'ta bunu denediler. Kendi milletvekilleri bizzat bu işin aktörü oldular. Hepsinde başarısı oldular. En son Okmeydanı'nda bunu denediler, orada da başarısız oldular. Merhumun kız kardeşinin sesini duydunuz değil mi, eğer siz bu eylemleri yapmamış olsaydınız benim kardeşim ölmeyecekti. Ortada herhangi sıkıntı yok. Uğur'un GBT'sinde en ufak olumsuz yanı da yok. Kendisi cemevine gidiyor, orada maalesef böyle bir olayla karşı karşıya kalıyor. Yüzyıldır aynı bayat senaryoyu Türkiye'ye saldırmak için kullanıyorlar. Yüzyıldır Türkiye'yi yerinde saydırmak, meşgul etmek, zayıflatmak için kullanıyorlar. Biz, bu bayat senaryonun dışarıdan yazıldığını, desteklendiğini söylediğimizde biri çıkıyor istisna ile hedefi saptırmaya çalışıyor. Okmeydanı'nda olayların başını çeken eli kanlı terör örgütünün dışarıdan desteklenmediğini söyleyecek olan var mı, yerli bir örgüt olduğuna inanan var mı, nelerden beslediklerini, kollandıklarını biliyoruz. DHKP-C terör örgütünün kampları Yunanistan'dır. O kamplarda eğitim alarak Türkiye'ye girenlerini gördük. En sonunda Yunanistan yönetimi bunlara darbe indirdi. Belli bir yere kadar bu işi durdurdular. Sıfırladılar mı, ona kani değilim. Hangi ülkelerin bunlara kol kanat gerdiğini, kimlerin bunlara kamp verdiğini, lojistik sağladığını, bu örgütü sıvazladığını çok iyi biliyoruz. Bunların başında olanlara belgelerle bunları gösterdik. Dert başka, dert güçlenen Türkiye'yi acaba nasıl böleriz, acaba nasıl zayıflatırız bütün mesele bu. Güçlü bir Türkiye'yi asla kabullenmediler, kabullenemiyorlar. Fakat isteler de istemeseler de Türkiye artık güçlenme
“DİYARBAKIR BELEDİYESİ ÖNÜNDE DAĞA KAÇIRILAN ÇOCUKLARI İÇİN ŞUANDA EYLEM YAPAN ANNELERİ-BABALARI YÜRÜKTEN SELAMLIYORUM”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, çocukları dağa kaçırılan annelerin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önündeki eylemine destek vererek BDP ve HDP’yi eleştirdi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP’nin Alevi vatandaşlarının duygularını istismar ettiğini söyledi. CHP’nin Alevi vatandaşları tahrik etmekten, onlar üzerinden Türkiye’de çatışma senaryolarını beslemekten başka bir şey yapmadığını dile getiren Başbakan Erdoğan, “Alevi vatandaşların sorunları ne bu örgütün nede bu örgütü besleyenlerin umurunda değil. CHP Genel müdürüne defalarca çağrı yaptım. ‘Bu örgüt ile aranıza mesafe koyun. Bu örgütü koruyup kollamaktan vazgeçin’ diye defalarca uyardım. Özellikle o malum Tunceli milletvekili başta olmak üzere CHP milletvekilleri adeta CHP’nin değil o örgütün vekilleri gibi davranmakta hiç tereddüt etmediler ve etmiyorlar. Bir tane CHP milletvekili çıkıp bunun hesabını sormuyor. Zaten Genel müdürünün bu işten hiç alakası yok o genel müdürlük yapıyor. TBMM’nin bir vekili gibi değil Suriye’deki diktatör, zalim rejimin adeta temsilcisi gibi davranan vekillere CHP içerisinden birisi çıkıp ’siz ne yapıyorsunuz’ demiyor. CHP’li vekillere Esed’e götüren rehberin Reyhanlı saldırısına karıştığını belgeleriyle ortaya koyduk. Hatay’da bazı CHP’lilerin, bazı vekil yakınlarının saldırıya karıştıklarını ortaya koyduk. CHP içerisinden bir tane yürekli vekil ortaya çıkıp da ‘ne oluyor’ diye sormuyor. Faili oldukları Dersim olaylarıyla aradan yaklaşık 80 yıl geçmiş olmasına rağmen yüzleşme cesaretini gösteremediler” diye konuştu.
“CHP ALEVİ VATANDAŞLARIN DUYGULARINI İSTİSMAR EDİYOR”
Ana muhalefet partisine yüklenen Başbakan Erdoğan, CHP’nin bugüne kadar alevi vatandaşların duygularını istismar etmek dışında bir şey ortaya koyamadığını ifade etti. CHP’nin sadece tahrik ettiğini kaydeden Başbakan Erdoğan, “Sadece duyguları istismar eder. Biz ise bu konuda 12 yıl içerisinde defalarca adım attık. Defalarca reform yaptık. Daha fazlasını da yaparız ve yapacağız. Normalleştikçe ülkemiz Türkiye tabii mecrasına girdikçe on yıllardır, asırlardır devam eden sorunlar tek tek ortadan kalkıyor. Bütün anlamsız yasaklar, bütün anlamsız kısıtlamalar ortadan kalkıyor. Biz Alevi kardeşlerimizin sorunlarını da ne içir de ne dışarıda bir istismar ve tahrik aracı olarak kullanılmasına asla rıza göstermeyiz. Yüzyıl boyunca zaman zaman yapıldığı gibi Alevi vatandaşlarımız üzerinden provokasyon yapılarak Türkiye’ye zarar verilmesine asla rıza gösteremeyiz. Kardeşlerim Hızır paşalar asırlar öncesinde kalmıştır. ‘Açılın kapılar şaha gidelim’ diye umutsuzca başka yerlerden medet arama dönemleri de asırlar öncesinde kalmıştır” ifadelerini kullandı.
“ALEVİ VATANDAŞLARIMIZIN DA BU YAŞANANLAR RAHATSIZ OLDUĞUNU BİLİYORUM”
Başbakan Erdoğan, Türkiye’de kimin ne meselesi, kimin ne derdi varsa onun kendi meseleleri olduğunu söyledi. “Aradan eli kanlı örgütler çekildiğinde, aradan istismarcılar, tahrikçiler çekildiğinde inanın her mesele çözülecek, çözüm yoluna gidilecektir” diyen Başbakan Erdoğan, “Birileri yarayı derinleştirmeye çalışırken biz yaralara şifa olmanın, yaralara şifa bulmanın samimi mücadelesi içindeyiz. Alevi vatandaşlarımızın da bu yaşananlar rahatsız olduğunu biliyorum. Alevi vatandaşlarımız lütfen aradaki istismarcılara, ikiyüzlü siyasetçilere pirim vermesinler. Onları istismar ederek Türkiye üzerine karanlık senaryolar yazanlara dikkat etsinler. Polisler çatışarak, cam çerçeve kırarak masum insanların hatta çocukların ölümüne zemin hazırlayarak hiçbir meselenin çözülemeyeceğini yaranın dahi bir defa bu noktada şifa bulamayacağını bilmeleri lazım. Halktan silah isteyen bir zihniyet Türkiye’nin, milletin özellikle alevi vatandaşların iyiliğini düşünüyor olabilir mi? İşte şurada Soma’da yaşananlar. Ya orada bile bakıyorsunuz Alevi vatandaşlarımızı sağdan, soldan toparlayıp Soma’ya götürüyorsunuz. Niye? Soma’yı karıştıracaklar. 301 evladımız orada şehit olmuş onlar bunun üzerinde ne elde edebiliriz bunun gayreti içindeler. İşte elinde silahlarla İstanbul sokaklarında terör estirmeye çalışan bir zihniyet kardeşliğin, birliğin, dirliğin peşinde olabilir mi? Silahlı, şiddetle kim ne elde eder. Silah ve şiddet hangi sorunu çözmüş. Hangi sorunu çöze bilir. Bizim hiçbir meselemiz çözümsüz değildir. Büyüyen, güçlenen bir Türkiye’de hiçbir sorun kalıcı değildir. Çıkmış bakıyorsunuz Barolar Birliği’nde konuşma yapıyor. Konuşmasında da söylediği şey şu; ‘Başbakan kırılan cam çerçevenin derdinde’ diyor. Ya Başbakan sadece kırılan cam, çerçeveyi konuşmuyor. Ama bu vesileyle orada yaralanan, ölen insanları da bu başbakan konuşuyor. Bilesin ki o cam çerçeveler bir bütünün parçasıdır. Biz bunu böyle kullanıyoruz. Fakat belki de dünyada bu adam kadar mahir kullanan bir ikinci kişiyi bulamazsınız. Ya bunun eğitimini bir yerden özel olarak aldı yada genlerinde var” diye konuştu.
“BU AZİZ MİLLET ALEVİ-SUNNİ ÇATIŞMASINA PRİM VERMEDİ”
77 milyonun huzuru için çalıştıklarını ama CHP ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir derdi olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Onlar terör üzerinden, anarşi üzerinden, öldürme ve yarala üzerinden rant elde etmeye çalışanlar. Aracıları aradan çektiğimiz de istismarcıları elimizin tersi ile ittiğimiz de yüz yüze görüştüğümüzde, konuştuğumuzda inan aramızda hiçbir fark olmadığını tekrar göreceksiniz. Merhum Aşık Veysel’de onu söylüyor; ‘Yezit nedir, ne Kızılbaş, değil miyiz hep bir kardaş. Bizi yakar bizim ataş, söndürmektir tek çaresi.’ Evet bizi yakar bizim ataş. Ama onu biz söndüreceğiz, birlikte söndüreceğiz. Bakın bu aziz millet hiçbir zaman Alevi-Sünni çatışmasına prim vermedi. Yaşanan onca tahrike rağmen Allah’a sonsuz şükürler olsun bu millet oyuna gelmedi. Sadece oyuna gelmemek yetmez değerli kardeşlerim biz yeni Burak Can’ların, terörün içine sokulan yeni Berkin’lerin, Okmeydanı’ndaki olaylarda maalesef Umutların, Ayhanların yitip gitmesine tahammül gösteremeyiz. Hacı Bektaş-i’nin izinde 'Bir olmak, iri olmak, diri olmak' böylece 77 milyon Türkiye olmak, 77 milyon kardeş olmak için hepimiz hassasiyet göstereceğiz. Bu topraklar Hz. Peygamber sevgisiyle, Hz. Ali, Hz. Hasan-Hüseyin ehlibeyt sevgisiyle yoğrulmuş topraklardır. Bu topraklarda fitne filizlenemiyor. Allah’ın izni ile milletimizin ferasetiyle, dirayetiyle inşallah hiçbir zamanda filizlenmeyecek.”
“DAĞA KAÇIRILAN ÇOCUKLARI GETİRECEKSİNİZ YOKSA B-C PLANLARI DEVREYE GİRER”
Çocukları dağa kaçırılan annelerin Diyarbakır Belediyesi önünde yaptığı oturma eylemini de grup toplantısında değerlendiren Başbakan Erdoğan, HDP’yi çok sert bir dille uyardı. BDP’ye ve yeni adı ile HDP’ye seslenen Başbakan Erdoğan, “Buradan, AK Parti grubundan bir mesaja daha veriyorum. Bu mesaj önemli bir mesaj. Bura da aynı zamanda tabii ki BDP’ye, yeni adıyla HDP’ye bir çağrı yapıyorum veya ikisine fark etmez. Diyarbakır Belediyesi önünde dağa kaçırılan çocukları için şuanda eylem yapan anneleri-babaları yürükten selamlıyorum. 15 yaşında çocukları dağa kaçırılan yürükleri yanan annelerin, babaların bu feryadını tüm Türkiye’nin, Türkiye ve dünya medyasının görmesini özellikle arzu ediyorum. Neredesin dünya medyası? Galatasaray Lisesi’nin önünde oturma eylemi yapanları yazardınız. Görüntülerdiniz. Peki yavruları dağa kaçırılan bu anneler niye görmüyorsunuz? Niye bunları yazmıyorsunuz? Türkiye medyası bir kısmını tenzih ediyorum. Ama duyarsız kalanlara sesleniyorum: Siz niye yazmıyorsunuz, siz niye görmüyorsunuz. Ey BDP, HDP siz neredesiniz? Hani zaman zaman gidiyorsunuz, alıyorsunuz, geliyorsunuz ya bu annelerin yavrularını da alıp gelin bakalım. Alıp gelin. Bunlarında adreslerini gayet iyi biliyorsunuz. Nerede neyin olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Alıp geleceksiniz. Alıp gelmediğiniz takdirde bizimde B planımız, C planımız devreye girer. Anneler, babalar tehdit nedeniyle bu feryatlarını dile getiremiyor. Acılarını içlere atıyorlar. 15 yaşlarında nice çocuklar kandırılıp dağa götürülüyor, pervasızca ölümü yollanıyor. Cenazeleri dahi annelerine teslim edilmiyor. Kimileri infaz ediliyor, sömürülüyor ama ailelerine yalan haberler veriliyor. Terör örgütünden kaçan üç kızın işkenceyle öldürülmesi henüz unutulmadı. Askerimizin mağaradan çıkan teröristle diyalogu, teröristin annesini özlediğini ve görmek istediğini söylemesi henüz hafızalardan silinmedi. Oğlu Güneydoğulu anneler artık yüreklerini ortaya koyuyor. Ve çocukların kaçırılmasına itiraz ediyor. Bu itirazın, bu feryadın duyulmasını o annelerin haklı mücadelesinin 77 milyon tarafından desteklenmesini diliyoruz ve bende özellikle hanım milletvekili kardeşlerime özellikle Diyarbakır’dan Oya ve Mine hanım kardeşime bu konuda grup başkanvekili Belma hanım kardeşlerime hepsine oradaki kardeşlerini yalnız bırakmadıkları için teşekkür ediyorum. Bizde anneleri çocuklarıyla buluşturmak için bugüne kadar olduğu gibi bundan sonara da kararlılıkla sürdüreceğiz” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE'DE FAİZDEN DOLAYI YATIRIMLAR ÇÖKTÜĞÜ ZAMAN HESABINI KİMSE MERKEZ BANKASI'NA VEYA BANKALARA SORMAZ”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiye'de faizden dolayı yatırımlar çöktüğü zaman hesabını kimse Merkez Bankası'na veya bankalara sormaz. Hesabını gelir bize sorar. Biz atmosferi balans etmekle görevliyiz. Bu faiz oranı yüksektir. Bunun düşmesi lazım ki, Türkiye'de reel yatırım artsın” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2004 yılında Avrupa’da, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği adı altında bir sivil toplum örgütü kurulduğu ve Dönemin şansölyesi Schroder ile bu örgütün binasının açılışını birlikte gerçekleştirdiklerini anımsattı. Kuruluş yıldönümü ile Köln'de bir etkinlik düzenlediğini ve Köln Arena'da 20 bin Türk vatandaşı ile hasret giderdiklerini söyledi.
“ORADA 3 MİLYON TÜRK VARSA BEDELİ NE OLURSA OLSUN BİZ GİDERİZ”
Soma'daki kaza nedeniyle 10'uncu kuruluş yıldönümü etkinliğinin bir anma merasimi şeklinde gerçekleştirildiğini dile getiren Başbakan Erdoğan, “İndirilen okunan hatmi şerifler, kasideler, ilahiler ve orada yine aynı şekilde hocalarımızın gerçekten çift hocamızın birlikte okumuş olduğu ezan o arenadaki havayı farklı bir heyecana, farklı bir hem orada bir sükunet bir sühulet ve ama ardından da büyük bir coşku. Burada Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız duasını yaptı. Başbakan yardımcımız, UETD başkanının konuşmaları oldu. Ardından şahsımın tüm katılanlara bir hitabı oldu. Almanya'ya yapacağımız bu ziyaret Alman medyasında bazı Alman siyasetçiler nezdinden çok ciddi tedirginlik oluşturdu. Alman medyasının önemli bir kısmı ziyareti sabote etmek amacıyla çok aleni şekilde ırkçı ifadelere başvurmaktan dahi kaçınmadı. Türkiye’deki bazı medya kuruluşlarıyla işbirliği içinde ortak bir dil kullanarak, Alman medyasının yaptığı saldırıları elbette umursamadık. Hatta bazıları bize oraya gitmememizin uygun olacağını söyledi. Dedik ki, orada üç milyon Türk var mı, var. Biz oraya gideriz. Bedeli ne olursa olsun gideriz. Ziyaretimizin hemen öncesinde Şansöyle Sayın Merkel ile telefon görüşmemiz oldu. Hem bu ziyaretimizi konuştuk hem bölgesel meseleleri değerlendirdik hem de Merkel bir kez daha Soma kazası nedeniyle taziyelerini iletti. Teknoloji noktasında müşterek işler yapabileceğimizi ifade etti. Almanya'da gayet güzel bir şekilde görüşmelerimizi yaptık. Ardından Köln Arenada vakur sağduyulu vatandaşlarımızla hasret giderdik” diye konuştu.
“BUNLARA SENİN GÜCÜN YETMEZ, ÖNCE HADDİNİ BİL”
Başbakan Erdoğan, Alman medyasının ırkçı, ayrımcı, nefret dolu başlıklarla kendilerine saldırırken, ziyaretlerinin hemen ertesinde yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri de Avrupa’da güçlenen tehdidin sinyalini verdiğini vurguladı. Yıllardır Avrupa'da artan ırkçı saldırılara dikkat çekmeye çalıştıklarının altını çizen Başbakan Erdoğan, “Özellikle Almanya'da Türklere yönelik Neonazi cinayetlerine vurgu yapıyor, bu tehlikeye Avrupa’nın önlem almasını her fırsatta ifade ediyoruz. AP seçim sonuçları kaygılarımızın ne kadar haklı yerinde olduğunu bir kez daha teyit etmiş oldu. Burada tabi bir şeyi özellikle söylemek isterim. Sözde bir Türk, oradaki bir siyasi partinin eş başkanı. Toplantımızın öncesinde ve döndükten sonra kullandığı ifadeler, o da çok çirkin. Sen nasıl demokratsın? Seni Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının oraya gelmesi bu kadar rahatsız mı ediyor? Orada vatandaşlarımızın bir kısmının olumsuz yaklaşımını Türk Başbakanının nasıl yatıştırdığı ortada. Senin Sayın Merkel'e ne kadar saygı duyacağını biz biliriz. Ama biz saygıyı en güzel şekilde yerinde ifade etmesini de biliriz. Ama önce sen kökenin itibariyle, mensubu olduğun ülkenin başbakanına bu şekilde konuşma hakkına sahip değilsin. Nerede milletvekili olursan ol önce haddini bileceksin. Zaten eş başkanlığını yaptığın bir başka bayan vardı şimdi değil zannediyorum. O da zaman zaman bakarsınız birçok şeyler yapar, konuşurdu. Ama biz hiçbir zaman kalkıp da Türkiye’nin kapılarını ona kapatmadık. Ama sen yaptığın açıklamalarla Türkiye Başbakanının oraya gitmesinin doğru olmayacağını söyleyecek kadar ileri gittin. Bunlara senin gücün yetmez, önce haddini bil” dedi.
“KİMSİN SEN YA, NE DEMEK YAPILAMAZ?”
Türkiye içinde milletten yüz bulamayan, milletle aynı dili konuşamayanların Avrupa başta olmak üzere yurtdışından kendine yandaşlar bularak Türkiye aleyhinde karalama kampanyası yürüttüklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, “İşte bu dediğim zat, diyor ki 'Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili kampanya burada yapılamaz.' Kimsin sen ya, ne demek yapılamaz? Bir buçuk milyon insan orada oy kullanacak. Tabii ki o insanlar onlar da bu kampanyayı izlemekten mahrum mu edecekler? Orada da yasal çerçevesi neyse hukuki çerçevesi neyse o çerçeve içerisinde kampanyasını yapar. Sen buna engel koyamazsın. Böyle bir yetkin yok. Türkiye’de de Almanya seçimleri için oy kullanacaklar varsa, gelirsin sen de burada böyle bir salon toplantısını yapabilirsin. Mesele farklı. Ama alışacaklar, hazmedecekler. Hiç şakası yok bu işin. Türkiye üzerine yapılan değerlendirmelerin objektif olmaktan çok uzak olduğunu, içerdeki seçkinci zümrenin dilini kullandığını, zaman zaman ırkçılığa kaydığını müşahede ediyoruz. Türkiye'deki kimi medyanın ve başta ana muhalefet olmak üzere kimi siyasetçilerin de Türkiye aleyhine bu karalama kampanyasının değirmene su taşıdıklarını biliyoruz. Uluslararası basın kuruluşlarının bazı Türk muhabirlerinin de gazetecilik namusunu meslek ilkelerini bir kenara bırakıp bu kampanyalara dahil olduklarını beliyoruz” diye konuştu.
“BU ÜLKEDE HİÇ KİMSENİN OPERASYON, AMELİYAT YAPMASINA MÜSAMAHA GÖSTERMEYİZ”
Başbakan Erdoğan, Soma'da uluslararası bir medya kuruluşunun muhabiri olan Türk gazetecinin, iki kadını figüran olarak kullandığını, yalan haber yaparak bütün dünyaya servis ettiğini gördüklerini belirterek, “Aslında bu kadınlar başı açık. İkisinin de başları örtük. Üstü şişhane altı kaval. Sırıtıyor. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. Bununla bizim insanımızı dünyaya farklı gösterecek. Böyle bir gayretin içine giriyor. Ama devran değişti. O bu tür bir dezenformasyon yapmak suretiyle aleyhe bir kampanya yapacağını zannederken, suçüstü yakalanıyor. Gezi olayları esnasında, 17 ve 25 Aralık darbe girişimi sırasında, bu ve benzer muhabirlerin davalarına hizmet için mesleki onurlarını nasıl çiğnediklerini gördük. Türkiye'nin imajı yalan haberlerle, iftiralarla yıpranacak kadar zayıf cılız bir imaj değildir artık. O devir gerilerde kaldı. Biz artık güçlü ekonomimizle aktif dış politikamızla demokrasi yolunda samimi mücadelemizle uluslararası platformlarda varız. Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye 100 yıl önceki gibi Mondros, Sevr, Lozan'da masanın kenarına iliştirilmiş bir ülke asla değildir. Masanın altından zaman zaman zevkle, zaman zaman ikazla ayakların birbirine tokuşturulduğu dönem değil. Onlar geçti, köprünün altından çok sular aktı. Bu ülkede sorunları kaşıyarak, etnik köken, din, mezhep, yaşam tarzı farklılıklarını tahrik ederek hiç kimsenin operasyon, ameliyat yapmasına müsamaha göstermeyiz. İçerde hiç kimsenin bu milleti, dışarıda da hiç kimsenin bu devleti azarlar bir tavır takınmasına eyvallah etmeyiz” ifadelerini kullandı.
“AB ÜYESİ ÜLKELERDE, TÜRKİYE İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPILMAK İSTENİYOR”
Her türlü eleştiriye, yapıcı tavsiyeye açık olduklarına dikkat çeken Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Cumhuriyet tarihinde AB’ye tam üyelik konusunda en kararlı adımları atan, en çok reformu yapan, Türkiye'yi AB üyeliğine en çok yaklaştıran hükümet biziz. Avrupa’nın demokratik değerlerini benimsemek, temel insan hak ve özgürlüklerini en ideal manada tesis etmek 12 yıldır temel hedeflerimiz arasında. Biz bu hedeflere doğru kararlılıkla ilerleriz. Bazıları çıkıyor diyor ki AB noktasında ne oldu? İşler durdu. Bunu söyleyen köşe yazarlarına, medya mensuplarına sesleniyorum. Biz iktidara geldiğimizde bir fasıl açılmış mıydı? Türkiye müzakerelere oturacak bir ülke dahi değildi. Biz geldik, fellik fellik, şu kişi o zaman başbakan dahi değildi. Genel başkan olarak 15 gün içinde 14 ülke dolaştım. Bunun içine ABD de dahil. Sayın Bush ile o zaman oturduk bunu konuştuk ve ben bir genel başkandım. Avrupa’da da o zaman 15 üye ülke vardı. Onların da 13 veya 14 tanesini yine dolaştım. Bütün bunları ziyaret ederek süratle AB müzakerelerine oturmak için adımları attık. Hamdolsun başbakanlık görevinden sonra da hemen müzakerelerin başlatılmasına yönelik kararı çıkarttık. Şu anda 14 fasıl. Hepsi açıldı mı, açılmadı. Niye? Avrupa'da öyle yaklaşımlar var ki; Fransa farklı bir tavır, Almanya farklı bir tavır ortaya koyuyor. Öne başka sonra başka oldu. Ve 15 üyeliyken ortada olan müktesebat ve yapılan uygulamalar farklıydı, ama bir anda 25 üyeye çıkarıldı. Uygulamalar değişti. Bakıyorsunuz AB’ye alınan üyeler, uygun oldukları gerekçesiyle değil birçoğu siyasi kararla alındı. Bu gerçekleri de gördük. Şu anda da yaklaşım hala aynı. Fakat bunlara rağmen biz sabırlıyız. Dersimizi de iyi çalışıyoruz. Bizim bütün kurumsal yapımız AB müktesebatına uygun olarak oluşturuluyor, olgunlaştırılıyor. İşte bugün şu anda, Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından çok Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı çok net biçimde ortaya çıkmıştır. Yükselen ırkçılığın, islamaofibinin hatta antisemitizmin panzehiri çok net biçimde görülmüştür ki Türkiye’dir. Güçlü ekonomisiyle standartları içeren demokrasisi ile bölgesinde herkesle diyalog kurabilme gücü ile Türkiye AB için çok büyük bir imkandır. Son yıllarda bazı AB üyesi ülkelerde, Türkiye iç politika malzemesi yapılmak isteniyor. Bizim tüm uyarılarımıza rağmen buna sessiz kalındı. Bakın Mısır’daki darbeye Avrupa cesur biçimde darbe diyemedi. Suriye’de 4 yıldır devam insanlık dramını gündemine dahi alamadı. Filistin’deki trajedi on yıllardır zaten görülmüyor. Bunun sürdürülemez olduğunu AB görmek durumundadır. Türkiye hükümetine AK Parti'ye, oy vermiş milyonlara karşı tutulan ayrımcı tavır hakkaniyetle bağdaşmayan yaklaşım bize zarar vermez ama Avrupa değerlerini örseler. Bugün Türkiye'ye yönelik ırkçı manşetlere sessiz kalanlar yarın o manşetlerin maliyetlerini gördüklerinde vakit çok geç olabilir. Biz manşetlerle gelen bir hükümet değiliz, manşetlerle de gitmeyiz.”
“Türkiye hakkında değerlendirme yaparken manşetlere değil gerçek fotoğrafa bakıp hakkaniyet ölçüsünde değerlendirme yapmalarını, kendi adımıza değil onların iyiliği adına temenni ediyorum” diyen Başbakan Erdoğan, “İşte geçen yıl Mayıs’ta Merkez Bankası rezervi 135 milyar dolardı, şimdi de bütün olumsuzluklara rağmen 130 milyar doları yeniden yakaladı. Olay bu. Borsa ciddi manada düşmüştü, şimdi yine 78 bini falan yakaladı ve aştı. Bakın faiz düşmeye başladı. Ha bu konuda açık net söylüyorum. Almanya dönüşü yanımda olan 9-10 kadar basın mensubuna da söyledim. Merkez bankası bağımsızdır ayrı bir konu. Ama uygulamaları konusunda kanaat açıklamak bir başbakanın en tabii hakkıdır. Türkiye’de enflasyon yükseldiği zaman vatandaş hesabını Merkez Bankası'na sormaz. Türkiye'de faizden dolayı yatırımlar çöktüğü zaman hesabını kimse Merkez Bankası'na veya bankalara sormaz. Hesabını gelir bize sorar. Biz atmosferi balans etmekle görevliyiz. Onun için de bizim düşüncelerimiz çok açık nettir. Bu faiz oranı yüksektir. Bunun düşmesi lazım ki, Türkiye'de reel yatırım artsın. Ben Lübnan’da söylemiştim. Yine söylüyorum. Bir defa biz sıcak parayla bir ülkenin kalkındığına inanan iktidar değiliz. Kimse bizi bununla aldatmasın. Biz reel yatırım için gelene, mukayese edilemeyecek derecede hoş bakar ve onların atacağı adımlara her türlü desteği veririz. Çünkü bize gelecek fayda orada. Eğer siz yüksek faizle kredi vermeye kalkarsanız, benim ülkemdeki özellikle iç sermaye, yerli sermaye yatırım yapabilir mi? Yapamaz. Yatırımı neyle yapacak? Eğer finansın maliyeti ucuzsa onun yatırım yapma şansı vardır. Finansın maliyeti yüksekse bu yatırımı yapmak çok zordur. Daha yatırımı yapamadan çöken girişimcileri biliyoruz. Bunun önünü açmamız böyle olacak. Finans sektörü şöyle kar etmiş böyle kar etmiş. E tabi, öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki, birçok vatandaşım hepsi bankaların kapısına üşüşüyor onsan sonra birbirileriyle onlar kârda yarışıyorlar. Tamam da kardeşim, biz finans sektörünün varlığından rahatsız değiliz. Bir buçuk kazanacağına 750 kazan arkadaş. Ama diğerini de gel bu ülkedeki yatırımcıya daha düşük faizlerle ver. Mesele bu. Ama dert daha fazla kazanmanın hırsı ülkeyi yüceltmenin hırsının çok ötesinde” ifadelerini kullandı.
“HALKA HESABI BİZ VERİYORUZ”
Başbakan Erdoğan, yabancı ülkelerin faiz oranlarını değerlendirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kendilerine hep şunu söylüyorum. ABD’de faiz oranı ne? Bir. Japonya’da eksi. İsrail'de ne? O da o civarlarda. Onlar bunu bu şekilde yapıyor da siz niye bunu düşüremiyorsunuz? Elli dereden elli yerden su getiriliyorlar. Onlar bu oranda faizle kazanmıyorlar mı? Ama onlarda kazanma hırsı bu kadar fazla değil. Çünkü onlar kendi ülkelerini düşünüyor. Benim ifadelerim onları rahatsız edecek. Biliyorum. Niye. Çok kazanmaya alışmışlar. Bir de kendi öz sermayeleriyle değil ha, bütün mudinin imkanlarıyla. Tabii ki açarken bir sermaye koyacak, o kadar da olsun. Ve Merkez Bankamızla kendilerine de söylüyorum. Siz bugüne kadar açıkladığınız enflasyonlarda hiçbir zaman tutturabildiniz mi? Tutturamadınız. Yıl içinde bir kere iki kere üç kere hep revize ettiniz. Faizi de aynı şekilde. Ama artık yetti bunu söylemek zorundayız. Ve faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Bize değişik yerlerden değişik gerekçeler getiriyorlar. Bırakın o işi. Ben bir temel unsur söylüyorum. Biz yüzde 63 devletin borçlanma faiziyle aldık. O zaman yüzde 30'du enflasyon. Faiz inmeye başladı indi indi onunla beraber enflasyon da indi. Bu örnek ya, bundan daha güzel örnek olur mu? Enflasyonla faiz doğru orantılıdır, ters orantılı değildir. İkisi birden ya düşer ya yükselir. 5 puan artırdılar enflasyon da sıçradı. Bunu görmemiz lazım, ona göre de herkesin başını iki elinin arasına alıp değerlendirmesi lazım. Bilmem hangi kuruluş ne demiş? Bu değil biz ne dedik, bunu düşünmemiz lazım. Yatırımların devam etmesi lazım. Çünkü istihdam oranı. Biz işsizliği de çözeceksek neyle çözeceğiz? Reel yatırımla çözeceğiz. Sıcak para ile işsizlik çözülür mü? Sıcak para gelir, nasılsa faiz yüksek. Parayı koyar yine alır götürür. Bunu bu şekilde değerlendirmemiz lazım. Ha reel yatırım için gelsin başımız gözümüz üstüne eyvallah. Her türlü desteği veriyoruz. Hele hele altıncı bölge beşinci dördüncü bölge. Arsasından arazisine tutun, vergi muafiyetlerinde, elektrikte destek veriyoruz. Niye? Yeter ki yatırım yapsın. Bu hatırlatmayı özellikle zaruret telakki ettim. Bir şeyi daha söylemem lazım. Biz siyasetçiyiz. Halka hesabı biz veriyoruz. Onun için Merkez Bankası’nın yönetimi veya yöneticileri sadece kendi kendileri içerisinde bir hesabı yapmak durumundadırlar. Onların hesabı verdiği merci millet değil. Neymiş? Bağımsızmış. Ama bilecekler biz bu millete er veya geç bunun hesabını verecek. Ha vakti biz gereğini yaparız ayrı mesele. Bu işi çözmek zorundayız. Bu düşüncelerimi kanaatlerimi açıkça ortaya koydum. Daha önce de kendilerine bunu söyledim. Buna rağmen farklı bir anlayış içerisindeler. Faizde genel bir havayla düşüş var. Ama bu onların yarım puanlık repoyu düşürmeleriyle sağlanmış bir şey değil. Kendilerine söyledim, bu ayıptır dedim, yarım puanla bu milletle dalga geçmeyin. Alınacak karaların ciddi olması lazım.”
“HAMDOLSUN BUNLAR ENGELLENDİ”
27 Mayıs darbesinin 54’üncü yıl dönümü olduğunu dile getiren Başbakan Erdoğan, “Bir kez daha Demokrat Partisi çatısı altında ülkeye hizmet vermiş herkesi bir kez daha hayırla yad ediyoruz. 54 yıl önce Türkiye’ye çok ağır bir bedel ödeten darbe yaşandı. Umudumuzu yitirmedik karamsarlığa kapılmadık. demokrasi yolunda önemli mesafeler kat ettik. 27 Mayıs’ın izlerini tek tek sildik, silmeye devam ediyoruz. Vesayet özlemi içinde darbe özlemi içinde olanlar yine var. Millet iradesini yok sayıp, sandığı yok sayıp ülkeye kendi hırsları istikametinde yön çizme sevdası içinde olanlar yine var. Ancak Allah’a hamdolsun ki, yaptığımız reformlar ve dik duruşumuz sayesinde milli irade hiç olmadığı kadar güç kazanmış, yerini sağlamlaştırmıştır. 27 Mayıs'tan bugüne kalan izler olduğunu hepimiz biliyoruz. En son 17 ve 25 Aralık darbe girişimi, 27 Mayıs zihniyetini yeniden canlandırma atağa geçirme seçilmiş hükümeti devirme isteğinin tezahürüydü. Milletin iradesine ve demokrasiye çok sıkı şekilde sahip çıkmasıyla bu tehlikeyi bertaraf ettik. Merhum menderes için daha 27 Mayıs darbesi yapılmadan, içinde, burası çok ilginç, sabık başbakan ifadeleri geçen iddianameler hazırlanmıştı. Daha karar kesinleşmemiş ama darağacı hazır bekliyor. Ne diyor? Çok enteresan, sabık başbakan. 54 yıl sonra bizim için de 17 - 25 Aralık darbe girişimi oldu ya. Ardından polisteki tutanaklar elimize geçti. Bu tutanaklarda şahsımla alakalı 'dönemin başbakanı' ifadesi geçiyor ve bunu o paralel yargı, bir kısım, ona takdim edecekler ve oradan da bizi bu şekilde yargılama yoluna gidecekler. Eğer 25 Aralık darbesi başarılı olsaydı, bu hazırlıklar ortaya çıkacaktı. Milletin hükümeti Yassıada benzeri düzmece mahkemelerde yargılanacaktı. Hamdolsun bunlar engellendi. İnşallah bunun hesabını soracağız. Özellikle de paralel yapıdan bunun hesabını sorarak, Türkiye'de benzeri darbe girişimlerinin yaşanmasının önüne geçeceğiz.
Şunu çok açık net söylüyorum. Gerek şahsım, gerek sorumluluk makamında olan tüm arkadaşlarıma sesleniyorum. Eğer bunun hesabını sormaktan kaçınacak olan bir tane arkadaşım çıkarsa inanın bunun hesabını veremezsiniz. 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanının halk oyuyla seçilmesi de demokrasimizin güç kazanmasına vesile olacak” şeklinde konuştu.