Büyükşehir Belediyesi, Sultan II. Abdülhamit Han'ı düzenlediği programla andı. Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen anma programına Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen, Büyükşehir Belediye Meclisi AK Parti Grup Başkan Vekili Hüseyin Koçan, Genel Sekreter Ali Rıza Kiremitci, ESKİ Genel Müdürü Mevlüt Vural, Genel Sekreter Yardımcısı Cevat Öksüz ve daire başkanları ile vatandaşlar katıldı. Moderatörlüğünü Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Mehmet Emin Öz’ün yaptığı panele İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Fuat Örenç, Erzurum Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Küçükuğurlu ve Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu konuşmacı olarak katıldı.
SEKMEN’İN KONUŞMASI
Başkan Sekmen, “Geçmişten günümüze ışık ve rehber olan cennet mekân Sultan II. Abdülhamid Han'ı vefatının 98. yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyoruz. Üstad Necip Fazıl Kısakürek ne kadar güzel ifade etmiş; ‘Abdülhamid Han’ı anlamak, her şeyi anlamak olacaktır’ Eğer biz geçmiş tarihi olayları inceler, gözden geçirir, onları hatırlar, onlardan ders ve ibret alabilirsek tarih tekerrür etmeyecektir” dedi.
DEĞERLERİMİZ
Sekmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tarihi de, manevi yolculuğu da, devlet sırrını da anlamak istersek eğer bütün gerçekliğiyle bu ulvi ve sadıkane yaşayan kıymetli devlet adamından geçer.
Tabi bir programla bu cihan ve gönüller padişahını anlamak elbette ki mümkün olmayabilir. Ama azda olsa hayatından verilecek anekdot ve yaşam örnekleriyle, belki de yanlış giden hayat yolculuğumuza bir dost ışığı olacaktır. Devrindeki insanların anlayamamasını bir tarafa bırakalım, vefatından yarım asır sonrasında azda olsa anlaşılmaya başlanan, şimdilerde ise tamamen anlaşılmaya çalışılan, suikasta, ihanete, iftiraya, istibdada sürüklenen zihni fikir çilesi ile dolu bir padişah, bir devlet adamı… Abdülhamid’i anlamak uluorta atılmak, taarruz etmek değil, bir müdafaa ve eldekini muhafaza dehasıdır. Abdülhamid’i anlamak Peygamber Efendimiz rahatsız olmasın diye Medine-i Münevvere’ye giden tren raylarına keçe sardıracak kadar hürmetkâr, ömrü boyunca abdestsiz imza atmayacak kadar dini bütün bir padişah demektir. O, Rıza Tevfik’in deyişiyle ‘Asrın en siyasi padişahı’ idi, tam bir siyaset cambazı ve diplomasi kurduydu. 20. yüzyılda ‘Tek dişi kalmış canavar’ diye ifade edilen Batı emperyalizmine karşı ‘Hasta adamı’ cesurca müdafaa eden son devlet adamlarımızdan biriydi. Yine o, ilan ettiği Meşrutiyetle, açtığı okullarda yetişen asker ve bürokratlarla, gerçekleştirdiği imar, iskân ve altyapı hizmetleriyle, Cumhuriyetin ve modern Türkiye’nin temellerini atanlardandı. Onu diğerlerinden ayrı kılan en mühim fark, son devir padişahları içindeki eşsiz mevkiinden ve arkasında bıraktığı büyük boşluğun doldurulamaması sebebiyle, ayakla tuttuğu devletin aniden büyük bir felaketle çökmesiydi. Bu anlamda o, aslında Osmanlı’nın son İmparatoruydu.”
“TARİHTEN İBRET ALMAK GEREKİR”
Başkan Mehmet Sekmen, konuşmasında tarihin önemine vurgu yaptı. Sekmen, sözlerini şöyle sürdürdü: “II. Abdülhamit Han’ın güzel ahlakı, maneviyata olan bağlılığı, edep ve hayâsının derecesi, akıl, ilim ve adaletinin çokluğu, milleti için gece-gündüz çalışması, düşmanlarına bile iyilik yapması, ciltler dolusu eserlerle anlatılmaya çalışılmaktadır. Onun tahttan indirilmesinin üzerinden 10 yıl geçmeden imparatorluğun dörtte üçünün elden çıkması, memleketi 33 yıl nasıl idare ettiğine en açık delildir. Evet, bir milletin, bir devletin yıkılma dönemi… Böyle bir dönemde bu devlet adamı 33 yıl üç kıtada toprağı olan bu devleti yıkılmadan, bütün badirelerden kurtararak idare etmiştir. Yine Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesiyle beraber kan gölü haline çevrilen Ortadoğu’da, hala huzur tesis edilememiştir. Aslında onu anlamak, asrı saadetin hüzün ve diriliş yıllarını anlamak olacaktır. Gönül hanesine düşen bir cemre gibi, şu fakir gönüllerimizde yer edinen Sultan Abdülhamid, sadık ve benzersiz hayatıyla girdaplarda boğulan nesillere âbı hayat olacaktır. Başkâtibi Esat Bey, Sultan ile yaşadığı bir olayı şu ifadelerle anlatır; ‘Bir gece yarısı çok mühim bir haberin imzası için sultanın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım yine açılmadı. Acaba Sultana Emr-i Hak mı vaki oldu diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım. Bu sefer kapı açılarak Sultan elinde bir havluyla kapıda göründü. Yüzünü kuruluyordu, tebessüm etti. Evlat bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Kapıyı daha ilk vuruşunuzda uyanmıştım. Ancak abdest aldığım için geciktim. Kusura bakma ben bu kadar zamandır milletimin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayayım dedi ve besmele çekerek imzaladı’ Bizler böyle onurlu ve şahsiyetli Devleti Aliye Osmanlı’nın torunlarıyız. Bunun için şahsen hep bu büyük devlet adamımıza karşı büyük bir ilgim oldu, alakam oldu. Bu büyük devlet adamını anmak, yâd etmek hatta günümüzün olaylarının onun yaşadığı yıllarda yaşananlarla kıyaslayarak ibret almak, anlamak gerekiyor. Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi eğer tarihten ibret alırsak, ders alırsak bazı olaylar cereyan etmeyebilir. Günümüzde yaşanan olaylara baktığımız zaman; yaşadığımız gerek Gezi olayları gerekse 17-25 Aralık operasyonu ve arkasından devam eden kumpaslar, olaylar… Kıyaslarsak göreceğiz ki, birbiriyle aynı ve ilintili olaylar… Kısacası tarihten ibret almak gerekir.”
“ABDÜLHAMİD, ‘BAŞKANLIK SİSTEMİ’ GİBİ SİSTEM İNŞA ETTİ”
Abdülhamid Han’ın idari yönetim anlayışıyla ilgili bilgi veren İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Fuat Örenç de, “Büyükşehir Belediye Başkanımız da konuşmasında belirttiği gibi döneminden 50 yıl sonra anlaşılmaya başlandı. Liderlerin kaderi budur, Doğu coğrafyasında da bu böyledir. Biz bunu yakinen biliyoruz. Daha dün vefatının 5. yıldönümünü idrak ettiğimiz 54. Hükümetimizin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı da benzer bir şekilde ölümünden sonra ancak kıymetini anlar bir durumumuz var. Tarihimizde bunlar çok yaygın. Sağlığında değil de öldükten sonra kıymetini anlıyoruz” diye konuştu. “Bir lideri değerlendirirken öncelikle nasıl bir devlet teslim aldı, nasıl yönetti, nasıl bıraktı? Bu önemli bir kriterdir” diyen Prof. Dr. Örenç, şu değerlendirmeyi yaptı: “Abdülhamid Han, devleti teslim aldığı zaman ekonomik olarak bir çöküntü, hakikaten ‘enkaz devraldı’ diyoruz ya tam tamına böyle. O tahta geçmeden bir yıl önce devlet iflasını ilan etti, ‘Dış borçları ödemeyeceğim’ dedi. Dünya’da Osmanlı algısı şöyle; ‘İflas etmiş bir devlet’ Asker ise cephede yenilmiş fakat siyasette etkili olmayı, darbe yapmayı öğrenmiş, bir yıl içerisinde 3 tane darbe yapmıştı. 1876’da yaşayan insanlar 3 tane padişah gördü. Bir vesayet odağı haline gelmiş, onları da kontrol etmeniz gerekiyor. Uluslararası ilişkilerde Avrupalılar ‘Babıâli’ dediğimiz Hükümet olarak tanımladığımız kurumu tamamen ele geçirmişler. Bu bir realitedir, gerçektir. Abdülhamid tahta geçtiği zaman bakıyor devlet bu şekilde idare ediliyor. Kendisinin 3 yıllık bir izleme dönemi, devleti takip etme dönemi var. İktidarının üçüncü yılında idari olarak bir sistem değişikliği kararı aldı. Babıâli’de, İngiliz, Fransız ve Rusya elçisine danışılmadan ciddi bir karar alınamaz hale gelmiş. Babıâli inanılmaz bir hantal yapıya, müthiş bürokrasiye dönüşmüş. Abdülhamid, ‘Başkanlık Sistemi’ gibi bir sistem kurdu. İdareyi daha bağımsız bir alana çekiyor, Yıldız Sarayı’na… Mekanizmaları Saray’a bağlıyor. Her alanda uzmanlardan komisyonlar oluşturuyor. İdareyi Yıldız Sarayı’na bağlar yani ‘Başkanlık Sistemi’ne döner. Abdülhamid, oluşturduğu denge politikasıyla devleti çatışmalardan uzak tutmuş, 33 yıl savaş görmeyen nesillerle devlet bir birikim kazanmıştı. Abdülhamid, ülkeyi savaşa sokmayarak yeni bir neslin yetişmesini sağladı. Abdülhamid, bir yaşam tarzının, bir idare biçiminin sembolüdür.”
“ERZURUM, ABDÜLHAMİD HAN’IN DÖNEMİNDE MODERNLEŞTİ”
Erzurum Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Küçükuğurlu da, konuşmasında Abdülhamid Han’ın Erzurum ve Doğu Anadolu politikasına ilişkin bilgiler verdi. Prof. Dr. Küçükuğurlu, şöyle konuştu: “Erzurum’un modernleşmesi gerçek anlamda Abdülhamid döneminde sağlandı. Erzurum’a baktığımız zaman bugün bile gördüğümüz medeniyet eserlerinin önemli bir kısmının, modern dünyanın unsurlarının önemli bir kısmının II. Abdülhamid döneminde Erzurum’a geldiğini görüyoruz. Sultan Abdülhamid tahta çıktığında Avrupalıların ‘Doğu Meselesi’ dediği mesele yeni bir aşamaya girmişti. Avrupa, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. II. Abdülhamid’in uğraşmak zorunda kaldığı hususlardan birisi de bu meseledir. Bu da Erzurum’u yakından ilgilendirmektedir. II. Abdülhamid, başta Ermeni meselesi olmak üzere Doğu’daki bir takım sıkıntıları çözmek için Doğu vilayetlerinde devletin mülki ve askeri otoritesini maddi ve manevi anlamda tesis etmiştir. Bölgeyi kalkındıracak bütün bölge halkına yönelik reformlar yapmıştır. Ermenilerin bölücü hareketlerine karşı bölgedeki aşiretleri devreye sokmuş, silahlandırmış, ‘Hamidiye Alayları’nı kurmuştur. Sultan Abdülhamid döneminde keşfedilen 6 petrol bölgesinden 3’ü Erzurum’dadır. Belki de ilk defa duyuyorsunuz bunu. Çıkarılması için bazı çalışmalar yapılan bu petrol bölgeleri Hınıs taraflarında, Hasankale (Pasinler) taraflarında ve Pürük dediğimiz bugün Tercan’a bağlı bir köyde…”
“ABDÜLHAMİD’İN BOĞAZİÇİ’NE 2 KÖPRÜ PROJESİ VARDI”
Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Raşit Gündoğdu da, Abdülhamid Han’ın çılgın projelerinin bulunduğunu kaydetti. Gündoğdu, şunları bildirdi: “Abdülhamid Han büyük devlet adamıydı. Abdülhamid Han Yüce Allah’ın veli kullarından birisiydi. Kişi projesiyle konuşur. İnsan ölür eseri kalır. Abdülhamid Han’ın, Osmanlı Arşivi’nde çalıştığım dönemde 1500’e yakın projesini tespit ettim. Abdülhamid’in Boğaziçi’ne 2 köprü projesi vardı. Her türlü çizimini ve bakımını yaptırmış. Temel atma törenini gerçekleştiremeden tahtan indirilen bir padişahtı. Abdülhamit Han tahtan indirilmeseydi 6 ay sonra boğaz köprüsünün temellerini atacaktı. Yani 1970’li yıllarda ancak tanıştığımız boğaz köprüsünü 1908’de görecektik. Sultan Abdülhamid, Osmanlı coğrafyasındaki yer altı kaynaklarının araştırılması için özellikle çalışmalar yaptırmıştır, yeraltı zenginliklerimizin ortaya çıkarılmasını istemiştir. Abdülhamid’in çalışmalarıyla Doğu Anadolu’nun bir kısmını, neredeyse Güneydoğu Anadolu’nun tamamını kaplayan petrol haritasında Diyarbakır, Mardin, Bismil, Hazro Çayı etrafı, Sinan, Batman Çayı etrafı, Dicle civarı, Midyat, Bedran, Tulan, Siirt, Habur, Fındık, Cizre, Hakkâri’de mühim petrol kaynakları bulundu. O zamanki yabancı mühendis Paul Groskoph’un raporunun sonundaki değerlendirmesinde; ‘Bu bölge eğer iyi bir şekilde değerlendirilirse, gelecekte dünyanın en mühim merkezlerinden biri olacaktır’ diyor. ‘Şuanda o bölgede yaşanan kargaşanın sebebini çok iyi görüyorsunuz’ diye düşünüyorum. Hani birileri, ‘Petrol vardı da biz mi içtik’ diyordu.” Abdülhamid Han’ın, ‘Boğaz’a tüp geçit, Hicaz Demiryolu, Konya Ovası ve Çukurova Sulama Projeleri’ gibi çok sayıda çılgın projesi hakkında da bilgiler veren Gündoğdu, Sultan’ın sanayileşme hamlesini de başlattığını vurguladı.
Panelin sonunda seyircilerin sorularını da cevaplayan konuşmacılar, televizyonlarda yayınlanan tarihi dizilerin kurgu olduğunu ve dizilere temkinli yaklaşılması gerektiğini hatırlattı.