Beygir, katır ve eşek gibi hayvanların sırtına yük bağlamak ve binmek için kullanılan ağaç bir iskelet üstündeki hasır yada sazla doldurulmuş alt kısmı keçe, üst kısmı genellikle desenli kilim veya çulla kaplanmış yatağa semer, ustasına ise semerci yada çulcu denirdi. Eskiden göçebe toplumlar, kervanlar, seyyar satıcılar, köylüler, eşya ve yüklerini üzerlerinde semer olan hayvanlar sayesinde kolaylıkla taşıyabiliyorlardı. Bu çul sayesinde hayvanların vücudunun taşıdıkları yüklerden ötürü zarar görmeleri engellenmiş olurdu. Ayrıca binicilerin at, katır ve eşek üzerinden düşmemesi veya kaymaması da sağlanmış olunurdu.
Çulcunun ölçü birimi ya karışları veya çula attığı çentikleriydi. Çulu yapılacak hayvanın ölçüleri bunlarla alınırdı. İyi bir ustanın elinden çıkan semer, hayvanın sırtına vurulduğunda hayvana kesinlikle zarar vermezdi, bir takım elbise gibi hayvanın üzerine otururdu. Semerciler zaten kendilerini, ‘hayvan terzisi’ olarak nitelendirirlerdi. İyi bir çulcu, hayvanın boyun bölgesine gelen kısmı dikerken dikiş aralarına mavi boncuk koymayı ihmal etmezdi. Semer yapımında, ağaç iskeleler, keçe, kilim, hasır veya kamış, deri kemerler, kırnap ve çeşitli ip türleri gibi malzemeler yapımda ise iğne, çuvaldız, makas, keski, biz, keser, testere, çekiç gibi aletler kullanılırdı.
Çul veya semer, bir zamanlar yük ve binek hayvanlarının vazgeçilmez bir donanımıydı.
Binlerce yıl ulaşımda kullanılan at, katır ve eşeklerin yerini motorlu taşıtların alması; karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu ulaşımının gelişmesi ve yaygınlaşması neticesinde semercilik kaybolan bir meslek durumuna düştü.