Büyükşehir Belediyesi’nin, Yakutiye Medresesi’nde teravih namazı sonrası düzenlediği Ramazan İkliminde Müzakereler programına Erzurum Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Küçükuğurlu ve Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necati Tetik konuk oldu. Prof. Dr. Küçükuğurlu, “Erzurum’un iki incisi Çifte Minareli Medrese ve Yakutiye Medresesi”ni anlattı. İki medresenin tarihi hakkında önemli bilgiler veren Prof. Dr. Küçükuğurlu, medreselerin geçirdiği değişimleri, dönüşümleri ve bugüne kadar nasıl geldiğini görsel sunum eşliğinde aktardı. Küçükuğurlu, şunları söyledi: “Erzurum, kendine yazılmış kaderini insanlarıyla beraber yaşamış bir şehirdir. Bu kader de genellikle yokluk, kıtlık, savaş ve göç üzerine kurulu. Bizi bu şehre bağlayan, bu sıkıntılar olsa gerek. Erzurum’un tarihine baktığımız zaman şiddetli depremler yaşamış. Son iki yüz yıl içerisinde üç defa Rus işgaline uğramış. Ruslar Yakutiye Medresesini ve Çifte Minareli Medrese’yi bizim elimizden almışlar. Çifte Minareli Medrese’nin bazı eserlerini ve kısımlarını götürmüşler.” Erzurum’da, son Rus işgalinin hemen akabinde büyük bir Ermeni mezalimi yaşandığına vurgu yapan Küçükuğurlu, “En ağır Ermeni mezalimini Erzurum yaşamış. Yaklaşık iki ay içerisinde on binden fazla insanını Ermenilere şehit vermiş. Ermeniler, Müslümanları akla, hayale gelmeyecek şekilde katletmişler, şehit etmişler” dedi.
“ERZURUM’UN İKİ İNCİSİ ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE VE YAKUTİYE MEDRESESİ”
Murat Küçükuğurlu, Erzurum’un tarih boyunca sınır şehri olduğunu ve kuruluşu milattan sonra 450’ye dayandığını söyledi. Erzurum’a, Doğu Roma İmparatorluğu’nun kale ve surlar yaptığını kaydeden Küçükuğurlu, tarih boyunca değişik milletlerin Erzurum’a yerleştiğini hatırlattı. Son dönem İran ve Rus harplerinin hep ağırlık merkezinin Erzurum olduğuna dikkat çeken Murat Küçükuğurlu, şöyle konuştu: “Erzurum, Osmanlı için bu anlamda doğunun merkezidir. Osmanlı, Erzurum’a en çok askeri açıdan önem vermiş. Bu da şehrin inşaatında etkili olmuştur. Böyle bir ortamda Erzurum, önemli bir kültür merkezi olmuştur. Kültür merkezi olduğunu şundan anlıyoruz; 1913 yılında çok önemli bir kitap yazan Erzurum Sağlık Müdürü Doktor Şerif Bey kitabında, ‘Erzurum’da irili ufaklı 130’dan fazla medrese var’ diyor. 1913 itibariyle bunu söylüyor. Bunların içerisinde özellikle Çifte Minareli Medrese’yi ve Yakutiye Medresesi’ni zikrediyor. Hem Çifte Minareli Medrese hem de Yakutiye Medresesi asırlar boyunca tophane, cephanelik, top döküm hanesi veyahut da askeri depo olarak kullanılmıştır. İçerisinde bulunduğumuz Yakutiye Medresesi 1970’lere kadar askeriye tarafından depo olarak kullanılmıştır” Çifte Minareli Medrese’nin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığına dair halen farklı görüşler olduğunu ifade eden Küçükuğurlu, “Yakutiye Medresesi’nin ise ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bellidir. Çünkü giriş kapısında kitabesi vardır. Fakat Çifte Minareli Medrese’nin kitabesi yok. Dolayısıyla çifte Minareli Medrese’nin ne zaman ve kim tarafından yapıldığını çok iyi bilemiyoruz. Çifte Minareli Medrese’nin genel olarak 1200’lü yıllarda yapıldığı kabul edilir” ifadelerini kullandı.
YRD. DOÇ. DR. TETİK, MAHİR İZ HOCA’YI ANLATTI
Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Necati Tetik de konuk olduğu Ramazan İkliminde Müzakereler programında, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden hocası olan merhum Mahir İz Hoca’yı anlattı. Yrd. Doç. Dr. Tetik, şunları söyledi: “Allah Hazreti Ekrem’i (S.A.V.) Peygamber olarak seçtikten sonra insanlığa onun aracılığıyla bir kitap göndermiş. Buna Kur’an-ı Kerim diyoruz. Bugün söz konusu edeceğimiz merhum Mahir İz Hocamız bu kitabı, Din-i Mübin-i İslam’ın değişik vechesiyla bizlere anlatmıştır. Merhum Hocamız 1895 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş, 1974 yılında yine İstanbul’da ahirete göç etmiştir. Allah rahmet eylesin. Rahmetliyi 1967 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde öğrenci olduğum zaman tanıdım ve dört yıl boyunca Tasavvuf derslerimize girdi.” Mahir İz Hoca’nın hayatından kesitler anlatan ve duygulu bir şekilde hatıratlarını nakleden Tetik, “Hocamız derdi ki şu düsturu hiç aklınızdan çıkarmayın: ‘Allah indinde en şerefliniz Allah’tan en çok korkanlarınızdır.’ Böyle güzel şeyleri de sık sık bizlere tavsiye ederlerdi. Rahmetlinin soyadı, sanki yaşantısını gösteriri gibi… Öyle bir ‘İz’ bıraktı ki, hep güzel şeyler gördük. O çok kibar bir İstanbul beyefendisiydi. Yüzlerce şiiri art arda hiç unutmadan okuyabiliyordu. ‘Bu kadar şeyi aklında nasıl tutuyorsun’ diye sorduklarında diyor ki: ‘Bize ilkokulda ‘Nazar ber kadem olmak’ yani gözlerin ayakların bastığı yere bakması öğretildi. Bu vesileyle zihin zinde olur.’ Biz hocamızdan hakkı ve hakikatleri araştırma usulünü öğrendik” şeklinde konuştu.