Ekonomik İş Birliği Teşkilatı Ülkeleri EİT 2025 Erzurum Turizm Başkenti etkinlikleri kapsamında düzenlenen Palandöken Ekonomi Forumunda değerlendirmelerde bulunan Yılmaz küresel ekonomi üzerine notlar düştü.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz "Erzurum karla örtülü zirvelerin yamacında kadim ticaret yollarıyla günümüzün ekonomik ve sosyal dinamiklerini oluşturan bir medeniyet şehridir. ‘ dedi
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ‘Böylesine önemli forumda bir araya gelmiş olmaktan büyük bir mutluluk duyduğunu ifade ederek, "Erzurum karla örtülü zirvelerin yamacında kadim ticaret yollarıyla günümüzün ekonomik ve sosyal dinamiklerini oluşturan bir medeniyet şehridir. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı EİT tarafından iki bin yirmi beş yılı turizm başkenti seçilerek tarihi ve kültürel birikimi, stratejik konumu ve gelişen turizm altyapısıyla bölgesinde yükselen bir değer olduğunu bir kez daha ortaya koymuşuz. Paran döken ekonomi forumuna ev sahipliği yapması da Erzurum'un küresel ölçekte fikir ve vizyon paylaşımı merkezi haline geldiğini göstermektedir" dedi.
Teknolojinin toplumsal yapılar üzerindeki etkisinin derinleştiği bir dönemde öylesine kapsamlı bir forum düzenlenmesinin son derece kıymetli olduğunu anlatan Yılmaz, "Forumun akıllı dünyada adil bir gelecek zeki ekonomiler ve küresel eşitsizlik temasını temel almasını ise çok anlamlı buluyor. Avvarlı Efe Hazretleri'ne Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'ne hakkaniyet ve adalet çağrısı yüz yıllardır Erzurum'dan yükseliyor. Bugünse dijitalleşen ve kutuplaşan dünyamıza vicdanlı bir ses olarak Erzurum'dan yine bu sesi, bu adalet çağrısını ifade ediyoruz. Dijitalleşme ve yapay zeka çağında küresel refahın adalet, kapsayıcılık, sürdürülebilirlik ilkeleriyle dengeli bir şekilde ilerletilmesi hepimizin insanlık olarak ortak sınavıdır. Forumun bu çerçevede dijital çağda adil bir gelecek inşasına yönelik somut çözümler ve ilham verici yaklaşımlar ortaya koyacağına inanıyorum" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, son yıllarda küresel ekonomi tarihi sınamalarla şekillenen adeta bir türbülans döneminden geçtiğini ifade ederek, "Kovid pandemisi, Rusya Ukrayna Savaşı ve son dönemde hız kazanan ticaret gerilimleri dünya ekonomisinin dayanıklılığını sınarken kırılganlıklarını daha görülür hale getirmiştir. Salgın sonrası oluşan toparlanma inmesi iki bin yirmi beşe gelindiğinde yerini yavaşlayan büyümeye, arkan korumacılığa ve finansal belirsizliğe bırakmıştır. Uluslararası para fonu IMF tarafından iki bin yirmi beş yılı için açıklanan küresel büyüme oranı sadece iki nokta sekizdir. Ve yılbaşından bugüne büyüme tahmininin küresel büyüme tahmininin yarım puan civarında geriye çekildiğini hep birlikte görüyoruz. ABD'nin ticaret ortaklarına yönelik tarifeleri arttırmasıyla tetiklenen korumacılık dalgası uluslararası ticaretin seyrini dramatik biçimde değiştirmektedir. Ticarette artık eski düzen ortadan kalkmış durumda. Bu hadise sadece ticareti ilgilendirmiyor. Lojistikten yeni tedarik zincirlerinin oluşumuna varıncaya kadar dünya ekonomisinde yeni bir döneme girdiğimizin farkında olmamız lazım ve buna göre bu gelişmeleri değerlendirmemiz lazım. Nitekim dünya ticaretinde de IMF tahminlerine göre bu yıl sadece yüzde bir nokta yedi artış olacak. Geçmişte küreselleşmeden bahsettiğimiz dönemde dünya ticaretindeki artış genelde dünya büyümesinin çok üstünde oldu. Şimdi ise tam tersine dünya büyümesinin altında bir dünya ticaretinde büyüme söz konusu. Dünya ticaret ölüsü çok öldürdü. Çok daha karamsar. Bu yıl dünya ticaretinin yüzde sıfır nokta iki oranında daraltmasını bekliyor. Dünya ticaret ürünü. Bu gerçeklerin içinde ekonomik değerlendirmelerimizi yapmamız lazım. Bu yeni günlük tarifeleri savaşları bir belirsizlik oluşturmuş durumda. Amerika Birleşik Devletleri bunları ilan etti. Ama aynı zamanda bir müzakere sürecini başlatıyorum diye. Bu müzakerelerin nasıl sonuçlanacağı hepimizin beklediği tartıştığı konular Türkiye'de bu arada müzakerelere başlamış durumda. Bize uygulanan oran yüzde on gibi en düşük oran ama Ticaret Bakanlığımızın öncülüğünde bu konuları biz de müzakere ediyoruz. Müzakerelerin sonuçlarının ne olacağı bir belirsizlik unsuru olduğu gibi Çin, Avrupa Birliği gibi büyük ekonomilerin göstereceği tepki de henüz netleşmiş değil. Dolayısıyla bir belirsizlik dönemindeyiz. Bir geçiş dönemindeyiz. Uzun yıllardır ekonomiyle ilgilenen bir arkadaşımız olarak şunun altını çizmek isterim. Ulusal ölçekte de, uluslararası ölçekte de ekonominin en büyük düşmanı belirsizlik öngörülebilirliğin kalktığı ortamda maalesef ekonomik süreçler olumsuz etkilenmektedir. Biz Türkiye olarak bu süreçleri çok yakından takip ediyoruz. Uluslararası müzakereleri bunların sonuçlarını bizim ekonomimize olabilecek artı veya eksi etkilerini analiz ediyoruz. Ve dinamik bir yönetim anlayışıyla bunlara cevaplar oluşturma gayreti içindeyiz. Ekonomi koordinasyon kurulumuzda tüm ilgili bakanlarımızla birlikte bu etki değerlendirmeleri yapıyoruz, kurumlarımızla birlikte ve buna göre Türkiye için yol haritamızı hazırlıyoruz. Şunun altını çizebilirim. Böyle dönemlerde güçlü siyasi istikrara sahip olan, tecrübeye sahip olan ve öngörülebilirlik sağlayıcı, güçlü ekonomik programları olan ülkeler diğerlerine göre daha avantajlı konumda olacaklardır. Türkiye olarak biz bu konumdayız. Bunun altını çizmek istiyorum. Büyümedeki yavaşlama, ticaretteki daralma ve enflasyondaki oynaklık gibi makro göstergeler kadar diğer dikkat çeken bir diğer gelişme ise tüm bu ekonomik süreçlerin toplumlar üzerinde toplumsal adalet üzerindeki etkisidir. Dünya genelinde gelir ve servet dağılımında adaletsizlik bugün geçmişten çok daha görünür hale gelmiştir" diye konuştu.
DÜNYA EKONOMİSİ
Dünya ekonomisinin büyüdüğünü ancak son yüzyılda maalesef eşitsizliklerinde bu süreçte arttığını azalmadığını söyleyen Yılmaz, "Hem ülkeler arası eşitsizlikler hem de her bir ülkenin kendi içindeki eşitsizlikler. 2022 dünya eşitsizlik raporuna göre küresel gelirin yüzde elli ikisi en zengin yüzde onluk kesime gitmektir. Dünya nüfusunun yarısı ise küresel gelirden sadece yüzde sekiz buçuk pay alıyor. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bunu bilmemiz lazım. Servet dağılımı ise daha kötüdür. Az önce söylediğim gelir dağılımıdır. Servet dağılımındaki eşitsizlik ise maalesef daha kötü durumda. Küresel servetin yüzde yetmiş altısı en zengin yüzde onun elindeyken en yoksul yüzde elli neredeyse hiçbir şeye sahip değil. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu tablo yalnızca ekonomik refahın değil toplumsal adaletin de küresel düzeyde tehdit altında olduğunu göstermektedir. Değerli katılımcılar bu dönemler bu çalkantılı dönemler, bu geçiş dönemleri risklerin yükseldiği dönemler aynı zamanda yeni fırsatların oluştuğu dönemler. Dünya kalkınma tarihine baktığımızda gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki farkın kapatılmasında bu dönemlerin bir fırsat olduğunu görüyoruz. Normal zamanlarda gelişmekte olan bir ülkenin gelişmiş sınıfa atlaması çok kolay değil. Çok yavaş gerçekleşen bir süreç. Bu çok zaman alıyor. Ama bunalımlı dönemlerde kriz dönemlerde dünyanın sıkıntılar içinde olduğu dönemlerde siz olumlu olarak ayrışabilirseniz siyasi istikrarınızla, güçlü politikalarınızla, stratejik hamlelerinizle bu farkı çok daha kısa sürede kapatma imkanına sahip oluruz. Dolayısıyla böyle bir fırsatta karşımızda duruyor. Bunu Türkiye Cumhuriyeti olarak en iyi şekilde değerlendireceğimize inanıyorum. Bu noktada da bu zeki ekonomiler vizyonu küresel krizin ötesine bakabilen bir yaklaşımla bize yol gösterici bir boyut. Bu yaklaşım sadece teknolojik kapasitenin artmasını ifade etmiyor. Yönetişimden sürdürülebilir kalkınmaya, katılımcı dijitalleşmeden insan onurunu merkeze alan yapay zekaya kadar birçok başlığı içeriyor. Yapay zeka günümüzün en önemli teknolojik dönüşüm. Bunu bir alandaki belli dar bir alandaki teknolojik genişim gibi okuyamayız. Tıpkı elektriğin keşfi gibi geçmişte veya işte bilgi toplumuna geçişteki bazı yenilikler gibi bu bir yatay teknoloji tüm alanları etkileyecek. Eğitimden sağlığa kamu yönetiminden sosyal politikalara her alanı köklü bir şekilde etkileyecek yeni bir teknolojik dönüşüm sürecine gidiyoruz. Bunu çok iyi anlayanlar inanıyorum ki iyi değerlendirenler yeni dönemde çok daha avantajlı olacaklar. Artık bilgi petrol gibi bir meta değil, doğrudan üretim sürecinin kendisi haline gelmiş durumda. Karar alma mekanizmaları daha hızlı, sistemler daha öngörülebilir, süreçleri de ise daha hassas ölçülebilir hale gelmiş durumda. dönüşüm elbette kendi haline bırakılamaz. Burada düzenlemelere ve bir etik çerçeveye ihtiyaç olduğu da çok açık. Yapay zekanın bir tarafı maalesef olumsuz taraf. İşte her türlü dolandırıcılığından tutun, sahtekarlığına, farklı insanlık dışı amaçlar için yine Gazze başta olmak üzere birçok alanda kullanımına varıncaya kadar olumsuz tarafları var. Yapay zekanın ama bir taraftan da üretken yapay zeka dediğimiz bir kavram var. Generatif AI dedikleri üretken yapay zeka. Bizim üzerinde durmamız gereken, desteklememiz gereken mesele bu üretken yapay zeka. Nedir burada kastettiğimiz? kaynakları çok daha etkin, verimli kullanmamızı, süreçleri iyileştirmemizi sağlayan bir sistem olarak yaparız. Örneğin bir sağlık alanından somut bir örnek veriyorum size. Şu anda Sağlık Bakanlığımızın yaptığı kadınlarda göğüs hastalıkları taramalar yapılıyor. Milyonlarca röntgen çekiliyor. Doktorlar bunları inceleyip teşhis koyuncaya kadar aradan ortalama altı ay vakit geçtiğini söylüyorum. Ama yapay zeka ile dijital ortamda bunu değerlendirdiğinizde teşhis koyma süresi bir iki haftaya kadar düşüyor. Bu da ne demek? Daha erkenden hastalığı teşhis edip iyileştirme imkanı sunması demek. Bir tane örnek sadece bak. Barajlarındaki su seviyesinden sunama sistem çok alanda enerji verimliliğine varıncaya kadar üretken yapay zekayı mutlaka daha etkili kullanmak durumundayız. Burada da yeşil ve dijital dönüşüm dediğimiz kavram devreyi buluyor. Enerjiyi daha iyi kullanan, daha az karbon salınımı sunan, dijitalleşmeyi kullanan ülkeler yeşil ve dijital dönüşümü başaran ülkeler yeni dönemin önce ülkeleri olacak. Üçüncü bir boyutu da ben eklememiz gerektiğine inanıyorum. Bazı içerdeler de bu yapılıyor ama çok yoğun değil. Yeşil ve dijital dönüşüme mutlaka sosyal dönüşümü de ekleyin. Üçüz dönüşümden bahsetmemiz lazım. Yeşil, dijital ve sosyal dönüşüm. Bu üçünü bir arada başardığımızda hem teknoloji ilerlemeyi hem de sosyal adaleti aynı anda sağlamış oluruz diye inanıyorum. Bu çerçevede erişim adaleti ve teknolojik kapsayıcılık kavramları ön plana çıkıyor. Bugün gelişmekte olan pek çok ülke altyapı nitelikli iş gücü ve dijital beceri eksiklikleri nedeniyle dijitalleşme yarışında geride kalmaktadır. Bu durum dijital uçurumun dijital dedikleri dijital uçurumun yeni bir refah uçurumuna dönüşmesine neden olmaktadır. Hem ülkeler arasında, ülke içinde. Dijital imkanları topluma yaygınlaştıramazsa erişimini sağlayamazsam yeni eşitsizlik eşitsizlikler doğurma ihtimalimiz var. Bu kapsamda küçük üreticilerin, hobilerin teknolojiyle buluşması her vatandaşın nitelikli dijital becerilere sahip olacağı bir eğitim vizyonu bunun inşa edilmesi büyük bir zorunluluk. yapay zeka ve teknolojik yetkinliklerin tüm toplumun erişimine sunulması bunun da eğitim kanalıyla güçlü bir şekilde yapılması çok değerli. Bir diğer temel başlık veriye dayalı kamu yönetimi. Yapay zeka, büyük veri, otomasyon gibi araçlar kavunun hizmet üretme gücünü arttırmakta karar alma süreçlerini daha etkili hale getirmektedir. sosyal yardımların ihtiyaç sahiplerine daha etkin ulaştırılması istihdam politikalarının veriye değerli şekillendirilmesi veya eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi bu anlamda örnek uygulamalar olabilir. Bir diğer gerçek de iklim adaletiyle sosyal adaletin birlikte ele alınması. Sosyal adalet dediğimiz bugünkü neslin içindeki adalet. Bugünkü yaşayan neslin içindeki adalete sosyal adalet görür. Bugünkü nesille gelecek nesiller arasındaki adalet ise işte o yeşil adalet diyeceğimiz şey. Yani bugünkü nesil bütün kaynakları tüketip sömürüp refahını arttırabilir. Bunu da gayet adaletli yapabilir. Ama bu kaynakları çok yapmayacaksak gelecek nesillere adaletsizlik yapmış oluruz. Bu anlamda nesiller arası adalet kavramı çok önemli. Bu da yeşil dönüşümle bağlantılı bir kavram. Bu nedenle yeşil, dijital ve sosyal dönüşüm, üçüz dönüşüm kavramını önümüzdeki dönem çok daha tartışmalıyız. Bizim Türkiye yüzyılı vizyonumuzda, kalkınma planlarımızda omurga olarak aldığımızı, temel çerçeve olarak aldığımızı burada vurgulamak isterim. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde bu anlamda iddialı çalışmalar yürüttüğümüzü söyleyebiliriz. Teknolojinin tüketicisi pazarı olan bir ülke değil üreticisi olan bir ülke olma anlayışıyla hareket ediyoruz. Savunma sanayinden, sağlık endüstrilerine her alanda teknolojik gelişimi hızlandırmaya çalışıyoruz. Son yirmi iki yılda Türkiye Cumhuriyeti olarak iki bin ikiden daha doğrusu iki bin yirmi dört sonuna kadar iki yüz otuz milyar dolarlık bir ekonomiyi bir nokta üç trilyon doların üzerine çıkarmayı başardık. Türkiye bunu başardı. Bu anlamda yeni bir eşlikte olduğumuzun vurgulamamız lazım. On beş bin beş yüz dolar civarındaki kişi başına gelirimizle artık Türkiye yeni bir eşliğe gelmiş durumda. Orta gelirli üst orta gelirli ülkeler grubundan yüksek gelirli ülkeler grubuna geçiş aşamasındayız. Sadece rakamsal bir değişimi ifade etmiyor. Düşünüş biçimlerinden kurumsal yapılara farklı politikalara varıncaya kadar niteliksel bir değişimi de aynı zamanda ifade ediyor. Yeni bir döneme geçişi ifade ediyor. Farklı eğitim politikalarıyla, demokratik standartlarımızı yükselterek çok çeşitli alanlarda kaliteyi, niteliği ön plana çıkararak hareket etmemiz gereken bir dönemin eşiğindeyiz. Bunun farkında olarak politikalarımızı şekillendirmemiz gerekiyor. Sanayide özellikle yüksek teknolojiyi hedefleyen bir anlayış içinde HİT otuz dediğimiz yeni bir program yaptık. Otuz milyar dolarlık bir kaynağı buraya ayırmış durumdayız. Ve bunun temel vizyonunu da yine dijitalleşme oluşturuyor. teknoloji odaklı sanayi hamlesinden ulusal çip konsorsiyonuna yapay zeka süper bilgisayar yatırımı programından kuantum bilgisayarları geliştirmeye ve TÜBİTAK akıllı üretim yol haritasına kadar birçok başlık burada yer alıyor. Bu projeler dışında aynı zamanda Cumhurbaşkanımızın yirmi altı Mart'ta ilan ettiği iki bin otuz sanayi ve teknoloji stratejimiz var. Bunu da çok önemli görüyoruz. Bu stratejinin içinde Türkiye'nin yüzyılını, dijitalin yüzyılını yapacağız vizyonuyla imalat sanayinde robot sayısını sekiz kat arttırarak iki yüz bine ulaştırmayı yerli dijital çözümler geliştirmeyi öngörüyoruz. Yerli arama motorları, mesajlaşma uygulamaları, sosyal medya platformları geliştirmeyi öngörüyoruz. İleri üretim teknolojilerinde yerli üretimi teşvik etmeyi öngörüyoruz. Güvenli, verimli ve sürdürülebilir bir ulusal nesnelerin interneti ekosistemi kurmayı hedefliyoruz. Yüksek teknoloji ihracatımızı üç kat arttırarak otuz milyar dolara çıkarmayı orta yüksek Sanayi işletmelerinin dijital becerilerini geliştirmek için yaşam boyu öğrenme ve dijital eğitim seferberliği başlatıyoruz. Değerli arkadaşlar Türkiye E devlette yine önemli bir yerde Avrupa'da otuz ülkeyi ölçüyorlar. Türkiye onuncu sırada. Ve bizden önde olan dokuz ülkenin nüfusunu toplayıp Türkiye kadar değil. Yani biz büyük Avrupa ülkelerinin daha ilerisinde bir e-devlet sistemine sahip bir ülkeyiz. Bunu işte şimdi yeni çalışmalarla daha ileriye taşıma azmi içindeyiz. Ulusal yapay zeka strateji yönlendirme kurulumuz var. Meclisimizde yine bu konularda bir araştırma çalışmaları yürüyor. Önümüzde ki dönemlerde üretken yapay zeka ile az önce vurguladığım gibi o kavramla bu alanda çok daha ileri mesafeler alacağız. Bu konudaki tecrübelerimizi de dost ve kardeş ülkelerle paylaşmaya her zaman hazırız. Ey dünyasında da dijital meseleler, dijital teknolojiler bundan sonra çok daha fazla gündem olmalı diye inanıyorum. Az önce arkadaşlarımız çeşitli boyutlarında telefonu dedim. Ben detayına girmek istemiyorum. Değerli arkadaşlar bu konuları önceliklendirdik çünkü biz inanıyoruz ki teknoloji ancak etik değerlerle, adaletle birleştiği zaman anlam kazanır. Refah ancak paylaşıldığı zaman kıymetlidir. Gelecek ancak birlikte inşa edilirse sürdürülebilir bir gelecek olur. Sayın Cumhurbaşkanımızın tüm dünyaya yüksek sesle ifade ettiği gibi insanlık beşten büyüktür. Daha adil bir dünya mümkündür. Mutlaka insanlık bu süreçlere tepkiler verecektir. Gazze'deki soykırıma da ekonomik anlamdaki kuralsızlıklara da belirsizliklere de insanlık mutlaka tepkiler verecektir. Yeni bir küresel daha adaleti bir küresel düzen mutlaka oluşacaktır. Türkiye'de buna inşallah en fazla katkı veren ülkelerden biri olacaktır. Ekonomi forumu da bu duruşumuzun bir yansıması olarak yerelden evrensele uzanan düşen düşünsel bir zemine Farklı oturumlarda yapacağınız tartışmaların işte tüm bu sorun alanlarında bizlere yol göstereceği olacağına yürekten inanıyorum" şeklinde konuştu.