İnsanlık tarihi boyunca değişmeyen bazı davranış kalıpları vardır.
Zaman değişir, teknoloji gelişir, iletişim ağları genişler ama bazı alışkanlıklar aynı kalır.
Bunlardan biri de insanların birbirini dış görünüş üzerinden yargılamasıdır.
Eskiden bu daha çok dar çevrelerde, köylerde olurdu.
İnsanlar, fiziksel bir farklılığı olan kişiyi o yönüyle tanımlar, “Topal Hüsnü”, “Kör Ayşe”, “Kambur İhsan” gibi lakaplar yaygın olarak kullanılırdı.
Belki kötü niyetle değil ama sonuçta bu, insan onurunu zedeleyen, aşağılayıcı bir yaklaşımdı.
Bugün ise durum daha da vahim.
Artık şehirdeyiz, eğitim düzeyi yükseldi, sosyal medya çağındayız diyoruz.
Ama ne yazık ki aynı ilkel refleksler, dijital ortamda daha acımasız bir biçimde sürdürülüyor.
Bir sosyal medya paylaşımına bakıyorsunuz…
İsmini duyduğunuzda bilgiye, akla, birikime değer verdiğiniz insanlar bile
tartıştıkları kişiyi eleştirirken fiziki özelliklerine saldırmayı tercih ediyor.
Bir insanın kaşına, gözüne, kilosuna, burnuna yapılan bu saldırılar neyi çözüyor?
Bir insan kendi fiziksel yapısını seçemez ki.
Onu öyle yaratan bir kudret var.
Eleştiriyi yaparken aslında kime yönelttiğimizi fark ediyor muyuz?
Hiç düşünmüyoruz.
Kimi zaman dini referanslarla konuşuyoruz ama Kur’an-ı Kerim’in açıkça yasakladığı,
birbirimize kötü lakap takmamamız gerektiğini söyleyen ayeti bile görmezden geliyoruz.
Bu çelişkiyi hiç sorgulamıyoruz.
Asıl mesele fiziksel kusurlar değil.
Ruhsal olanlar...
Bir insanın iç dünyası sağlıklıysa, başka bir insanın dış görünüşüne takılmaz.
Eleştirisini bilgiyle, fikirle yapar.
Ama içi kararmışsa, ruhu daralmışsa, o zaman dili de acımasız olur.
Kendi aynasına bakmayan, başkasının yüzünü eleştirir.
Kendi iç dünyasını temizlemeyen, başkasının şekline kusur bulur.
Asıl körlük burada başlıyor zaten.
Biz millet olarak merhameti, nezaketi, saygıyı önemseyen bir kültürün çocuklarıyız.
Ama dijital çağ, bu değerlerimizi törpülüyor.
Eleştirinin dozunu kaçırıyoruz.
Tartışma kültürümüz yerini hakarete bırakıyor.
Fiziksel farklılıklarla alay etmenin hiçbir haklı gerekçesi yoktur.
Bugün bir başkasının görüntüsünü hedef alan zihniyet,
yarın bir başkasının inancına, kimliğine, fikrine yönelir.
İlkel yaklaşımlar, çağdaş ambalajlarla sunulunca daha az ilkel olmuyor.
Kendi kusurlarımıza karşı kör, başkasının farklılıklarına karşı acımasız olmayalım.
Kendi ruhsal topallığımızı başka insanların fiziksel görüntülerine fatura etmeyelim.
Bu çağın asıl ihtiyacı; vicdanlı bir dil, saygılı bir eleştiri ve biraz daha insaflı olmaktır.