Mukaddes kitabımızın muhteşem hakikatleri, asırlar ötesinden bugüne sesleniyor. Ne hazindir ki, modern çağın şaşkın çocukları, bu kadim sedayı duymaktan aciz. Oysa Kur'an-ı Kerim'in her ayeti, insanlığa yol gösteren bir meşale gibidir.
İsraf... Ah şu modern zamanların en büyük illeti! İsra suresinin o muhteşem ayeti kulağımıza fısıldarken, vitrinlerin önünde kendinden geçmiş kalabalıkları düşünüyorum. Her gün biraz daha fazlasını isteyerek tüketen bir nesil... Halbuki Müslüman, elindekinin kıymetini bilen insandır.
Doğruluk... Hud suresinin emrettiği gibi dosdoğru yaşamak. Ne müthiş bir düstur! Bugün yalanın bin bir çeşidini icat eden dünyada, doğruluğun sadeliğine hasret çekiyoruz. Bakara'nın hak yememe prensibi ise adeta unutulmuş bir erdem. Oysa İslam medeniyeti, hakkaniyet üzerine bina edilmiştir.
Irkçılık... Modern çağın vebası! Hucurât suresi ne güzel söylemiş: İnsanlar arasındaki tek fark takvadadır. Ne renk, ne ırk, ne de soy... Sadece ve sadece Allah'a yakınlık. Bu ne muhteşem bir eşitlik manifestosu!
Kibir... Furkan suresinin tarif ettiği mütevazı mümin, yeryüzünde vakarla yürür. Ne başkalarını küçümser, ne de kendini büyük görür. Müminûn suresinin işaret ettiği söz sadakati ise, bugün en çok muhtaç olduğumuz hasletlerden biri değil midir?
Dedikodu ve şüphe... Modern iletişim çağının en büyük hastalıkları. Hucurât suresi bize her duyduğumuza inanmamamızı öğütlerken, aynı zamanda başkalarının kusurlarını araştırmaktan da men ediyor. Ne derin bir irfan!
İşte size bir medeniyet tasavvuru... Her biri pırlanta kıymetinde olan bu prensipler, sadece bir din değil, aynı zamanda bir yaşam nizamıdır. Modern dünyanın bunalımlarına şifa olacak reçete, on dört asır öncesinden bize uzatılmış durumda.
Lakin biz, körler gibi el yordamıyla yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Oysa elimizdeki bu muhteşem rehberi anlasak, yaşasak ve yaşatsak... İşte o zaman gerçek manada "insan" olmanın sırrına erebiliriz.
Ne dersiniz, bu kadim hakikatleri yeniden düşünme vakti gelmedi mi?