Başbakan Binali Yıldırım, bu ayın 27'sinde kapsamlı bir toplantı yapacaklarını belirterek, "Dünyanın en büyük yatırımcıları, CEO'ları buraya gelecek. Onlarla konuşacağız, görüşeceğiz. Türkiye'nin kabiliyetlerini anlatacağız." dedi.
Yıldırım, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli ve Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın da katılımıyla Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nde gazetelerin ekonomi müdürleriyle bir araya gelerek, soruları yanıtladı.
"İstanbul Uluslararası Finans Merkezinde (İFM) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ve Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) hizmet binalarının temelleri atıldı. Orada binaların tamam olduğundan fakat işin mevzuat tarafında pek birşey olmadığından bahsedildi. Bu tür finans merkezlerine özel teşvik ve düzenlemelerle ilgili henüz bizde bir hazırlık yok" şeklindeki yorum üzerine Yıldırım, "Binalar yapılıncaya kadar biz 10 sefer yaparız onu. Hele bakalım yapıyorlar mı görelim. Daha temeldeler, fazla çıkan yok." diye konuştu.
Yıldırım, İFM konusunda eylem planının belirlendiğini ve master çalışmasının yapıldığını anımsatarak, bu işin hikayesinin yeni olmadığını, 2009'dan itibaren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuya çok önem verdiğini, hatta bazı kurumların biraz gönülsüz davrandığını, sonradan buraya yöneldiğini anlattı.
Türkiye'nin ticari başkentinin İstanbul, resmi başkentinin Ankara, turizm başkentinin Antalya ve İzmir gibi şehirler olduğunu ifade eden Yıldırım, İzmir'e "ihracatın başkenti" de denilebileceğini, bütün şehirlerin önemli olduğunu, ancak dışarıya kapıları açılan şehirlerin bu özelliklerinin kendilerini daha önemli hale getirdiğini aktardı.
Yıldırım, bazı şehirlerin öne çıkan özelliklerinden bahsederek, İzmir'in, Birinci İktisat Kongresi'nin daha Cumhuriyet kurulmadan önce yapıldığı, uluslararası şirketlerin ilk merkezlerinin olduğu, fuarcılığın Türkiye'de ilk başladığı şehir olduğunu, çok farklı özelliklerinin bulunduğunu söyledi.
Başbakan Yıldırım, İFM'nin yasal sürecinin neyi kapsayacağına ilişkin, şu ifadeleri kullandı:
"Daha ziyade oraya getirecek cazibe... Şartlar ne olacak, buraya adamlar neden gelsin yerleşsin? Bir farkı varsa gelip yerleşecek. Yoksa neden gelsin. Amerika gibi, bir tane teröristin nüfus kağıdında Suudlu yazıyor diye faturayı Suudi Arabistan'a keserse insanların aklını başına alıp artık böyle abuk sabuk işler yapılmayan yerlere gitmesi lazım. Böyle bir aptalca iş olur mu? Ne o 'ben güçlü devletim'... Amerika kimliği olan, bir yerde bir katliam yapanın hesabını Amerika'dan mı soracağız? Bu mantığa göre öyle olması lazım. Ben öyle anlıyorum. Bu evrensel hukuka da aykırı, hiçbir kurala sığmaz. 'ben güçlüyüm, istediğimi yaparım'. Başkalarının silah zoruyla yaptığını, bunlar mevzuat düzenlemesiyle yapmaya çalışıyor. İkisi de aynı kapıya çıkıyor. Zaten Obama da çok uğraştı durdurmak için ama gücü yetmedi.
Dolayısıyla uluslararası finans sektörü, yatırımcılar, bu örnekleri gördükten sonra eminim ki daha güvenli yerlere gelecekler ve tercih edeceklerdir. Biz buna hazırlıklı olmak için bu finans merkezi projesine hız veriyoruz. Burası 50 bin çalışan olacak. Günübirlik gelip gidenlerle birlikte 80 bin kişi burada, yani küçük ölçekli bir şehir. Bayburt'tan daha büyük, hatta iki katı."
Yıldırım, İFM ile ilgili vergisel bir düzenleme olup olmayacağına ilişkin de, "Maliye Bakanlığına görev verdik. Maliye Bakanı çalışacak, getirecek. Ekonomi Koordinasyon Kurulunda (EKK) da son şeklini vereceğiz. İşin hazırlığı tamamlanmadan açıklamak yanlış olur, olgunlaşması lazım. Kamuoyu ile bir şey paylaştığımız zaman onun dönüşü olmaz. Gerekli hazırlığı tamamlamadan söyleyecek her şey yatırımcıyı yanıltmak olur, güven kaybına neden olabilir." ifadelerini kullandı.
FAİZLER DÜŞMEYE, EKONOMİ İSTİHDAM ÜRETMEYE DEVAM EDİYOR
Yıldırım, bir gazetecinin, "Dışarıdaki ve içerideki gelişmeler nedeniyle finansal piyasalar biraz bozuldu. Dolarda ve petrol fiyatlarında biraz yükseliş görüldü. Bu, makroekonomik anlamda Türkiye'nin dengelerini nasıl etkiler, bu konuda herhangi bir tedbir düşünüyor musunuz?" şeklindeki sorusuna karşılık, herkeste sorun varsa bu durumun sorun olmaktan çıktığını, başkalarında sorun yokken kendilerinde olmaları durumunda bir şeylerin yapılması gerektiğini, küresel krizin 2008'den beri devam ettiği bildirdi.
Lehmann Brothers'ın çöküşünden bu yana dünyada güven bunalımı yaşandığını dile getiren Yıldırım, "Güven nerede başladı? Kaynağa erişmeden başladı. Kaynağa erişmede güven başlayınca küresel ticaretin finansmanı zorlaştı. Küresel ticaretin finansmanı zorlaşınca küresel ekonomide daralma başladı. O daralma hala devam ediyor. Yani büyüme var ama göreceli olarak bir önceki yıla göre azalarak devam ediyor. Bu bir anlamda yerinde sayıyor." diye konuştu.
Yıldırım, Çin ve Hindistan'ın da büyümelerinin yavaşlamaya başladığını, bütün dünyayı taşıyacak hallerinin olmadığını kaydederek, bu meselenin küresel olduğunu, Türkiye'nin bu şartlar altındaki ilerleyişinin hala iyi olduğunu anlattı.
Küresel krizin Türkiye'yi teğet geçtiğini aktaran Yıldırım, bu dönemde yatırımları hızlandırdıklarını ve yatırımlara ayırdıkları bütçeyi ayırdıklarını ifade etti.
Yıldırım, "Küresel bir durgunluk varsa sizin yapacağınız iç piyasanızı, iç ekonominizi hareketlendirmektir. O projeler, yol, okul, hastane, hızlı tren, havaalanı, tüneller, köprüler gibi projeler piyasayı canlı tuttu. Bizde, 'ekonomide kriz var' algısını kırdı. Hatta ekonomimiz canlı iyi, herkes çalışıyor, makineler vızır vızır geliyor, her yerde hareket var. 3 bin 790 şantiyeyi açık tuttuk. 2009'da, krizin en yoğun olduğunda." değerlendirmesinde bulundu.
Faizlerin düşmeye, ekonominin istihdam üretmeye devam ettiğini dile getiren Yıldırım, dolardaki yükselişin genel olduğunu bildirdi.
KÖRFEZ ÜLKELERİ, TÜRKİYE'YE UZUN VADELİ YATIRIM YAPMAK İSTİYOR
Yıldırım, "11 Eylül terör saldırısı ile Suudi Arabistan arasında Amerika'da ilişki kurulunca, bu konuda çok daha kolaylaştırıcı mevzuatla Türkiye'ye somut bir yatırım geleceğine dair işaret görüyor musunuz özellikle Körfez ülkelerinden?" şeklindeki soru üzerine, şunları söyledi:
"Körfez ülkeleri 2 türlü geliyorlar. Bir Türkiye'de uzun vadeli gerçek yatırım yapmak istiyorlar. Türkiye'de devam eden projeler var, devletin elinde, özelleştirme kapsamında. Bunlara gelip para yatırıp, Elbistan gibi, telekom sektörü, limancılık, petro-kimya sektörü gibi, bu tip sektörlere uzun vadeli yatırım yapmak istiyorlar. Bunun yanı sıra katılım bankacılığında ortaklık yapmak isteyen var. Ayrıca şu an yeni kurduğumuz Türkiye Varlık Fonu'na da aktif katılım düşünceleri var. Bu konuda görüşmelerimiz devam ediyor. İlgili bakanlıklarımız, Yatırım Promosyon Ajansımız görüşüyor.
Madencilik sektörüne de ilgi duyuyorlar. Bir sıcak portföy yatırımları var, bir de uzun vadeli kalıcı yatırımlar var. Biz daha ziyade kalıcı, istihdam oluşturan, üretim yapan, cari açığımıza olumlu katkı sağlayacak yatırımları tercih ediyoruz. Portföy yatırımları da olabilir, ona da bir mani yok. biz uzun vadelileri tercih ediyoruz."
EKONOMİDE SON ÇEYREKTE İYİLEŞME OLACAK
Yıldırım, son çeyrekte, teşviklerin de devreye girmesiyle, ekonomiye ve büyüme rakamlarına ilişkin beklentilerinin sorulması üzerine, 2016 yılı göstergelerini, büyümeyi yüzde 3,2, enflasyonu yüzde 7,5 olarak açıkladıklarını anımsattı.
Başbakan Yıldırım, "Son çeyrekte iyileşme olacak. Yani şu an önümüzdeki göstergeler bu yönde. Ben biraz emniyetli bir sahada olmanın daha doğru, daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Biz işimizi kış tutalım da yaz gelirse bahtımıza. Bu anlayışla yüzde 3,5 çıkarsa, 'tahminlerin üzerinde çıktı' deriz. Başka kuruluşlar da 3,3 diyen var, 2,9 diyen var. İhtiyatı elden bırakmamak, yanlış beyan vermemek lazım" diye konuştu.
Bir gazetecinin, "Cumhuriyet tarihinin en iyi düşünülmüş yatırım paketi açıklandı Doğu için. Ancak yerli girişimciler, 'Huzur, güven gelsin öyle yapacağız' diyorlar. Hala bunlar yetmez finansmana erişim noktasında dertleri olduklarını söylüyorlar. Dışarıdakilerden daha tedbirliler. Sanki bir şey bekliyormuş gibi. Bunun da bir çıkmaz olduğunu, sanki hükümetin buna karşı bir tedbir alması gerektiğini düşünüyorum." şeklindeki değerlendirme üzerine Yıldırım, "Huzur mezarlıkta. Var mı, yok mu onu da bilmiyoruz. Onların dünyasına giremediğimiz için. Huzur göreceli bir şey." dedi.
Yıldırım, "Türkiye'de huzur yok" denilmesinin çok büyük haksızlık olacağını belirterek, bir süreden beri Türkiye aleyhine bir algı operasyonu yürütüldüğünü söyledi.
Toplantıdan önce 58 ülkeden sendika örgütlerinin başkanlarıyla konuştuğunu anlatan Yıldırım, "Adamlar, 'Bize anlatılan Türkiye ile gördüğümüz Türkiye arasında taban tabana zıtlık var. Buraya gelmeden CNN, diğer uluslararası kanallar 'Türkiye'de savaş var, Türkiye'de kimyasal silah kullanılıyor, Türkiye'de insanlar öldürülüyor' filan.. Ben geldim baktım, böyle bir şey yok Türkiye'de. Gördüğüm Türkiye ile anlatılan arasında şaşırdım kaldım.' diyor." dedi.
Yıldırım, Suriye, Irak, Musul meselesi gibi olayların Türkiye etrafında cereyan ettiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla risk hesabını belki yabancılar bunun üzerine kurgulayabilir. Türkiye bir 15 Temmuz darbesi yaşadı. Türkiye terörle mücadelesini sürdürüyor ama bütün bunlara rağmen Çin ve Hindistan'ı çıkarırsak Türkiye hala bu düşük büyüme oranıyla bile dünya ortalamasının üzerinde. Bunu görmemiz lazım. Ülkemize haksızlık edemeyiz. Türkiye birçok ülkeden daha yatırım yapmaya uygun ve daha iyi şartları sağlayan bir ülke. Buradaki algıyı değiştirmek de bizim görevimiz. Olgu ile algı arasında fark var. Biz bir bağımsızlık mücadelesi veriyoruz. DEAŞ ile mücadele ediyoruz. PKK ile mücadele ediyoruz. Niye? Ülkemizin bölünmesine, parçalanmasına meydan vermemek, milletimizin birliğini, beraberliğini sağlamak ve demokrasimizi ayakta tutmak için. Bu mücadele, bugünün mücadelesi değil, 40 yıldır devam eden bir mücadele. Siz bu mücadeleyi dışarıda kapı kapı gezip 'Türkiye'de insanlar öldürülüyor' diye kara propaganda yaparsanız, o zaman bu ülkenin istikrarına değil, bu ülkenin algısının bozulmasına hizmet etmiş olursunuz. Böyle bir sorunumuz var. Dolayısıyla biz de bütün bakanlarımız da bu yanlış, maksatlı algıyı değiştirmek için gerekli çalışmaları yapıyor. Gidiyorlar, ilgili ülkelerde gerçekleri anlatıyorlar."
YATIRIMLARA HIZ KESMEDEN DEVAM EDECEĞİZ
Yıldırım, 2016 yılı için bütçeyi 60 milyar lira öngördüklerini, bu rakamın 2017'de ise 77,5 milyar lira civarında olacağını ifade ederek, "Bu sadece genel bütçeden ayırdığımız pay. Buna diğer finans yollarıyla yapılan yatırımlar dahil değil. Kaldı ki bu toplam yatırımın yüzde 30'u sadece." dedi.
Bütçe rakamlarının, genelde enflasyon oranında artırıldığını, yatırımların ise bir önceki yıla göre yüzde 30 yükseltildiğini anlatan Yıldırım, bunun da gerçek ekonomi, uzun vadeli doğrudan yatırımlar ve büyümeye ne kadar önem verdiklerini gösterdiğini söyledi.
Yıldırım, ulaştırma, eğitim, altyapı, sağlık gibi yatırımlara hız kesmeden devam edeceklerini vurgulayarak, Doğu ve Güneydoğu'da 23 ili cazibe merkezi haline getireceklerini, burada yatırım yapmaları için özel sektörü her konuda destekleyeceklerini anlattı.
Yatırımcının tereddütlerini gidermek için bu ayın 27'sinde kapsamlı bir toplantı yapacaklarından bahseden Yıldırım, "Dünyanın en büyük yatırımcıları, CEO'ları buraya gelecek. Onlarla konuşacağız, görüşeceğiz. Türkiye'nin kabiliyetlerini anlatacağız. Burada iyileştirmemiz gereken bir konu var; süreçleri hızlandırma, bürokrasiyi azaltma. Ekonomi, yatırım ve teşviklerle ilgili çok güzel kararlar aldık. Bir yandan FETÖ'cüler darbe yaparken, biz reformlar yaptık. Bu ekonomik işlere yoğunlaşırken, reformlara çalışırken onlar da darbeye çalışmış. Biraz ara verdik, onların işini hallettik, sonra devam ettik. Reformlar devam ediyor, biz bir teneffüs vermek zorunda kaldık. 16'sında da İstanbul'da EKK yapılacak." diye konuştu.
Yıldırım, "Bu ayın 27'sinde gerçekleştirilecek toplantıya kaç kişi bekleniyor?" sorusu karşısında da "O sayıyı sınırlı tuttuk, yaklaşık 21-22 kişi. Çok geniş tutmuyoruz. Bunlar global şirket CEO'ları ve çok büyük yatırımcılar. Amerikalı da var, her taraftan var. Farklı sektörlerden seçim yaptık." dedi.
OHAL'E İHTİYAÇ OLDUĞU KADAR DEVAM EDECEĞİZ
Başbakan Yıldırım, Olağanüstü Hal (OHAL) süresini bu ayın 20'sinden geçerli olmak üzere tekrar 3 ay daha uzattıklarını anımsatarak, "Şimdiden 'Tekrar uzar mı, uzamaz mı?' diye bir şey söylemek çok sağlıklı olmaz. İhtiyaç olduğu kadar devam edeceğiz. OHAL'i biz kendimize ilan ettik, vatandaşa değil. Biz bu darbenin etkilerini ortadan kaldırmak, bir daha darbe oluşumuna imkan vermemek için OHAL mekanizmasını işletiyoruz. Yoksa hayat devam ediyor. İnsanların iş tutmalarına, iş yapmalarına, ticaretine, yatırımına yönelik bir düzenleme yok." ifadelerini kullandı.
"Türkiye'de en önemli risk olarak neyi görüyorsunuz? Ekonomik tabanlı riskler mi yoksa bölgedeki sorunlar mı?" sorunu Yıldırım, şöyle yanıtladı:
"Bir kere ekonomiyle ilgili zerre kadar kuşkumuz, tereddüdümüz yok. Bunu bilin. Ekonomimize güveniyoruz, ekonominin temelleri kuvvetli ama bu ekonomiyle ilgili bir şey yapmayacağız anlamına gelmiyor. Burada da yapacağımız işler var. Ekonomi sağlam ama ekonomik hayatın canlılığını artırmak, insanları yatırıma daha fazla sevk etmek için yapacağımız çok şey var. Dışarıdan saldırılara karşı bizim ekonomimiz diz çökmez ancak içerideki tereddütleri ortadan kaldırmamız lazım. Piyasaların daha hareketlenmesi, dolayısıyla büyümenin oransal olarak daha fazla artması için buna ihtiyacımız var. Bölgesel istikrarsızlıklar ve sınırlı da olsa terörle mücadele tabii ki ekonomideki hareketliliği de kabul etmemiz lazım olumsuz etkiliyor. Bunu da gözardı edemeyiz. O yüzden de terörle mücadeleyi ve güney hudutlarımızın güvenlik altına alınması, orada yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetinin sağlanması önem arz ediyor."
ZAMAN EKONOMİSİNİ DİKKATE ALAN BİR YOL BENİMSİYORUZ
Yıldırım, ekonominin duran bir şey dolmadığını, sürekli ihtiyaçlara göre yeni kararlar alınması gerektiğini belirterek, bu yüzden de yapısal reformlarla kamudaki bazı "hantal" süreçleri gözden geçirip, zaman ekonomisini de dikkate alan bir yol benimsediklerini kaydetti.
Bu kapsamda bilirkişi müessesesini yeniden tanımladıklarını aktaran Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bilirkişilik konusu yargılamada sorun çözen değil, sorunları daha da artıran bir hal aldı. Bunu değiştiriyoruz Mecliste. Teminatlar konusu... Piyasada hafif bir yavaşlama olduğunda bankalar hemen frene basma eğilimine gidiyor. Düşünebiliyor musunuz, siz banka müdürüsünüz, kredi veriyorsunuz, kredi verdiğiniz şirket 10 yıl sonra çekini ödeyememiş. Sana gelip soruyorlar, 'Siz bu adama kredi verdiniz, bak çekini ödeyemiyor.' Sizden hesap soruyor. Böyle saçma sapan bir şey olur mu? Bunlar bize 2000-2001 krizlerinin mirası. Her krizden sonra maalesef bir abanıyoruz ve elimizi kolumuzu bağlıyoruz. Kazalardan sonra böyle oluyor, ekonomik krizlerden sonra böyle oluyor. Yani ifrat ile tefrit arasında gidip geliyoruz. Halbuki daha aklı selim davranmak lazım. Bunu kaldıracağız şimdi, böyle bir şey olmayacak. Sen kredi verdiğinde durumu iyiydi. Gerekli istihbaratı yaptın, teminatı aldın, krediyi verdin. Sonra bir gün geldi adamın işleri bozuldu. Hadi gel kardeşim sen niye kredi verdin.... Bunu düzeltiyoruz."
Patent yasasının da önemli bir açılım yapacağını dile getiren Yıldırım, "Gelir-vergi reformu var. Maliye çalışıyor yıllardır ama 'Elimizdekilerden bir kısmı gider mi?' diye tereddüt ediyorlar. 'Elimizdekileri kaçırır mıyız?' diye. Onlar da çok emniyetli gidiyor. Risk almadan bir şey olmaz. Şimdi diyoruz ki maliyecilere 'Osmangazi Köprüsü'nün KDV'sini yüzde 80 yapalım, pahalı. 'Efendim olmaz, gelir kaybı olur.' Ya bu köprüyü açmadığımız zaman gelir mi var? Köprü yok, geçen de yok, kavga da yok. Maliye Bakanlığı demiyorum bakın, bu bürokratlar. Haksızlık etmeyelim. Köprüyü yaptık, 'Geçerken vergiyi 18 mi alalım 8 mi alalım? Sağ olsun Maliye Bakanı tereddüt etmedi. 'Hiç olmamasındansa yüzde 8 iyidir' dedi." şeklinde konuştu.
ŞU ANDA BİZİM ÖNGÖRDÜĞÜMÜZ TRAFİĞİN ÜZERİNDEYİZ
Başbakan Yıldırım, "Osmangazi Köprüsü Çok fazla tercih edilmiyor gibi" denilmesi üzerine, "Şu anda bizim öngördüğümüz trafiğin üzerindeyiz. Problem yok." ifadelerini kullandı. Geçiş ücretlerinin biraz daha cazip hale getirilip getirilemeyeceğinin sorulması üzerine de Yıldırım, şunları kaydetti:
"Zaman ekonomisi diye bir şey var. En pahalı hizmet olmayan hizmettir. Her hizmetin bir bedeli vardır. Adamlar bu köprü için 18 milyar para harcıyor. Bunu biz bütçeden yapabilir miydik? 50 senedir konuşuyor muyuz? Yapamıyoruz ama. 36 ayda yaptık. 36 ayda biz bunun bürokrasini, muamelesini bitiremezdik. Pahalı mı oldu, ucuz mu oldu, az mı verdik, çok mu verdik... Bu Türkiye'nin bir kazanımıdır. Dolaşacaksınız Körfez'i 2 saat. 2 saatte ben Balıkesir'e gidiyorum. 1 saatte Bursa'ya gidiyorum. Üstelik de ülkemize bir prestijdir. Adam geliyor, diyor 'Şuraya bak. Yok Türkiye'de savaş var. Şu Köprülere bak, Marmaray'a bak, dünyanın en büyük havalimanına bak.' Haksızlık ediliyor bu ülkeye. Hasetlik ediyorlar. Bu projeleri biz niye yapamadık diye hayıflanıyorlar. Hayıflanınca da bazen de kızıp karalama yapıyorlar. Yapsınlar önemli değil. Osmangazi Köprüsü ve İzmir Otoyolunun toplam bedeli Türkiye'nin 1950 yılındaki bir yıllık gayrisafi milli gelirine eşit. Bunların toplam bedeli finans maliyetiyle 9 küsür milyar dolar. Ana para 6,5 milyar dolar."
Başbakan Binali Yıldırım, "Trafik nedeniyle biraz üste para veriyor muyuz?" sorusunu da "Vereceğiz tabii. Birkaç yıl bir miktar vereceğiz. Üste para vermezsen 40 yılda amorti ediyor kendini, o zaman da kimse girmiyor bu işe. Bir nesil değişiyor, ne yapayım ben görmeyince. Bu şekilde yapımla beraber 22 yıl. Yavuz Selim yapım dahil 11 yıl, 3 yıl yapım süresini düşünce 8 yıl kalıyor. 8 yıl işletecek, devlete verecek." şeklinde yanıtladı.
Başkanlık sisteminin en önemli esprisini "sürekli tek başına iktidar" olarak niteleyen Yıldırım, "Yapı öyle kurulmalı. Böyle olunca, şu anda tek başına iktidar yok mu? diye sorabilirsin. Var şu anda. Bir şikayetimiz yok ama ömür boyu böyle olacak diye bir şey yok. Türkiye, sürekli tek başına iktidar üretmezse sorunlarını çözemez." diye konuştu.
Yıldırım, Türkiye'nin çok kritik bir bölgede durduğunu, birliğini ve beraberliğini muhafaza etmesi için güçlü siyasi iradeye ve güçlü siyasi iktidara ihtiyacının bulunduğunu aktararak, "Bugün bunu AK Parti sağlıyor. Daha önümüzdeki 10 sene de evvelallah sağlar ama devletler için 10 sene bir şey değil ki... Çok büyük bir zaman çerçevesinde olayı düşünmek lazım. Türkiye’de mutlaka istikrar üreten, güçlü siyasi irade getiren bir iktidar olması lazım. Bu da başkanlık sistemi." ifadelerini kullandı.
"Başkanlık sistemi yapısal reform olarak düşünülebilir mi?" sorusuna ilişkin Yıldırım, şunları kaydetti:
"Gayet tabii... En büyük yapısal reform. İstikrarı ilelebet kalıcı hale getirir. Şimdi başkanlığa karşı çıkmanın mantığı ne? Özgüven eksikliği. Biz kazanamayız, AK Parti kazanır. Sen de çalış kardeşim. AK Parti beceremezse sen kazan. Öyle mi? Yani bugüne göre hesap yapmanın bir mantığı yok. Bakıyorsun Amerika'da bir Cumhuriyetçiler kazanıyor, sonra kaybediyor 2-3 dönem başkası kazanıyor, sonra beriki kazanıyor. Böyle gidiyor ama her seferinde ülke kazanıyor.
İtalya yıllarca debelendi, debelendi, debelendi sonra daha basit bir çözüm buldu; 'Yüzde 40’ı bulan iktidar' dedi. Milletin ne verdiğine bakmıyor. Çıtayı koydu yüzde 40’a, yüzde 40 aldın mı kardeşim çıkarsın. O da bir yöntem. Ekonomide tabiatıyla güçlü iktidar, güçlü siyasi irade olunca karar alma süreçleri kısalacak, dolayısıyla ekonomik konular da beklemeye gelmez. Ekonomide zaman kaybı para kaybıyla aynı şeydir. Geç aldığın her karar bir maliyet getiriyor. Bu maliyet bazen o kadar büyür ki sonradan aldığımız para o zararı karşılamayabilir."
BAŞKANLIK AÇIKLAMASI SPEKÜLASYONA MEYDAN VERMEZ
Başkanlık sistemine ilişkin tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) gelmesi halinde dolarda görülebilecek spekülatif hareketlere ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, "Her şeyi getirip dolara bağlamanın bir anlamı yok. Dolar yükseldi, alçaldı… Piyasa şartları neyi gerektiriyorsa o olacak. Yani çıkıyor, iniyor. Spekülatif algılar oluşturuluyor. Bakınız biz 15 Temmuz'u yaşadık. Ekonomik parametrelerdeki değişim herhangi bir olay nedeniyle mesela Brexit'teki olay gibi oldu. Sterlin orada yüzde 20 değer kaybetmişti, orada başka bir sistem mi konuşuluyor? Avro keza kaybetti. Yani başkanlık açıklaması küresel anlamda bir spekülasyona meydan vermez, aksine daha da olumlu algı oluşturur. Çünkü başkanlık istikrar demek. Ha, kafanızda başkanlıktan başka bir şey anlıyorsanız o ayrı. Ona yapacak bir şey yok. O algıyı düzeltmek de bizim görevimiz." cevabını verdi.
KAMUDA HERKES BÜYÜK ŞEHİRLERDE OLMAK İSTİYOR
Kamuda personel sayısının gerektiğinden biraz fazla olduğunu belirten Yıldırım, "Ben samimiyetle söylüyorum. Adam azaltmak için darbe yapılmaz. İşin özü şu; kamuda tabii ki personelimiz arttı. Bizim iktidarımız döneminde sadece 507 bin öğretmen aldık. Polis, hakim, sağlık personeli aldık." diye konuştu.
Yıldırım, nüfus artışına oranla kamudaki sayının daha fazla olduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Açığa alınan, memuriyetten çıkarılan öğretmenleri de saysanız toplamda bana verilen bilgiye göre 40 bin öğretmen fazlamız var ama dağılımda sorun var. Niye? Herkes büyük şehirlerde olmak istiyor. Eş durumu, evine yakın yerde görev yapmak istiyor. Dolayısıyla böyle bir dengesizlik var. Aynı şeyi doktorlar için söyleyemeyiz. Ama orada da dengesiz dağılım olduğu muhakkak gerçek. Büyük şehirlerdeki hastanelerde daha çok doktor var, Anadolu'daki hastanelerde daha az var.
Şimdi o yüzden eksiklik yaşanmaması alınan tedbirlerden kaynaklanıyor. Mesela Erzincan’da öğretmen eksiği doğmuş bu şeyden dolayı. 'Ne yaptınız? Nasıl hallettiniz?' dedim. Milli Eğitim Müdürü dedi ki; 'Çağırdım bütün öğretmenleri, haftada 15 saat ders veriyorlardı. 20 saat verir misiniz? dedim. Hepsi memnuniyetle dedi. Kabul ettiler ve hiç açığımız kalmadı.' İdareciler aslında isteseler çözüm üretebiliyorlar."
Bu tip şeylere çözüm üretilebilindiğinin altını çizen Yıldırım, "Bunu askerlerde de ürettik başka şeylerde de, devletin işi kalmaz. Yani bir şekilde çözüm mutlaka bulunur. Açığa alınan, atılanlar, memuriyetten çıkarılanlara itiraz mekanizması başlattık. İşin sonunda eğer gerekli özen göstermeden işlem yapılmış olanlar varsa bunlar mutlaka düzelecek." bilgisini verdi.
ADETA BİR KURTULUŞ SAVAŞI VERMİŞSİNİZ, TEREDDÜTLER OLUŞMASI NORMALDİR
Başbakan Yıldırım, büyüme hedefinin 2017 yılında yüzde 4,4, 2018 ve 2019 yıllarında ise yüzde 5 olduğunu anımsatarak, "Eğer küresel ezber bozan bir gelişme olmazsa, bunları mütevazı görüyorum. Hedefimiz bunların da üzerine çıkmak. Bunu nasıl sağlayacağız? Bunu sağlamanın bir kaç yolu var." şeklinde konuştu.
Finansal erişimi kolaylaştıracaklarını ve tedbirler alacaklarını vurgulayan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Politika faizi ile piyasa faizi arasındaki makası daraltacağız. Dolayısıyla bir yandan da indirmeye devam edeceğiz. Küresel gelişmeler bu konuda bizi farklı bir durumla karşı karşıya bırakırsa onu saymıyorum. Normal şartlarda bunu başaracak altyapımız var. Sermaye yeterlilik oranları bakımından bir sıkıntımız yok. Bütçe açığı, cari açık ve kamu borcu açısından bir sıkıntımız yok. Dolayısıyla bütün şartlar yerinde. Sadece psikolojik bir algı...
Somut göstergelerde hiçbir şey yok. Soyut göstergeler var. Soyut göstergeler de konjonktüreldir, gelir geçer. Kolay değil büyük bir darbe geçirmişsizsiniz, bir ülkeyi dipten almışsınız. Adeta bir kurtuluş savaşı vermişsiniz, tereddütler oluşması normaldir. Sürekli de ne idiği belli olmayan kaynaklar 'darbe olacak, tekrar geliyorlar' gibi kafa karıştırıcı şeyler söylüyor. Türkiye'de olumsuzluklar, dış kaynak başta olmak üzere pompalanıyor. Maalesef acı olan şu ki, o kaynaklara bilgi üretimi de Türkiye'den. Bunu önemseyin arkadaşlar, Türkiye'den besleme yapıyorlar."
ÇOK AZ ÜLKENİN YAPTIĞI İŞİ YAPARSANIZ KAZANIRSINIZ
Herkesin yaptığı işin yapılmaya devam edildiğinde, rekabette geride kalınacağına işaret eden Yıldırım, "Çok az ülkenin yaptığı işi yaparsanız kazanırsınız. Biz bunu yapacak altyapıya şu anda sahibiz. İnsan kaynağı, teknoloji ve tecrübe olarak sahibiz. Bizim özel sektörümüz her şeyi yapar. Bunlardan biri, savunma sanayidir. Bir diğeri, bilişimdir. Bir başka alan, petro-kimya sektörüdür. Bir başka sektör, lojistiktir. Bunlar daha da artırılabilir. Otomotiv de yol aldı, gidiyor." şeklinde konuştu.
Yıldırım, otomotivle ilgili meselenin, araba yapma meselesi olmadığını vurgulayarak, "Ekonomik ölçekten bahsedeceğiz. Araba yapar Türkiye, en alasını yapar. Ankara'da küçük bir iş yeri havaya kalkan, dans eden, yere oturan araba yapıyor. Bunu yapan adam arabayı yapamaz mı?" ifadelerini kullandı.
Katma değeri yüksek ticari mallar üretme hususunda markalaşmanın önemine dikkati çeken Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Biz 1960'da da araba yaptık. Anadol yaptık. Dünyanın uçaktan haberi yokken uçak yaptık. O dönem tek parti iktidarının maalesef... Adamı rakip gördüler. Biraz sivri dilli diye, iktidara ileri geri laf söylüyor diye canına okumuşlar. Siparişlerini iptal ettirmişler, fabrikalarını kapatmışlar. O gün aynı hızda yol alsaydık, dünyanın en gelişmiş uçaklarını biz yapacaktık. Çünkü o zaman doğru düzgün uçak yapan yok. Hollanda, başka ülkeler sipariş vermiş. O yüzden bizim alan problemimiz yok. Üretim problemimiz yok. Bizim tek problemimiz; düzenlemelerin sahaya inmesinde ve uygulanmasında hala zaman kayıplarımız var. Süreçleri mutlaka hızlandırmamız lazım. Aradaki zaman kayıplarını ortadan kaldırmamız lazım. Uygulamayı düzenlemeyle, eş zamanlı olarak hayata geçirmemiz lazım. Hükümet olarak buna gayret edeceğiz. Bir de millete akıl vermeye lüzum yok."
MEMURLARIN İNSİYATİF KULLANMASINI SAĞLAYACAK DÜZENLEMELERE HIZ VERİYORUZ
Binali Yıldırım, yatırım yapmak isteyenlerin karşısında uzun bir süreç bulunduğuna dikkati çekerek, şunları aktardı:
"Adam yatırım yapacak 50 yere gidiyor. Onu gör, o belediyeyi gör, o bakanlığı gör, dolanıp duruyor. Şimdi bunların hepsini basitleştiriyoruz. Lüzum yok. Eğer o belediye ondan bir harç alacaksa biz verelim onu kardeşim. Oradan bir kaynak eksilttik, kaldırdık. Oradan gelecek kaynak eksikliğini biz onun bütçesine koyarız, yaparız. Milleti niye yoruyorsun? İşimiz; kamunun süreçlerinin hızlandırılması, mevzuatın basitleştirilmesi ve kamu karar vericilerin, memurların inisiyatif kullanmasını sağlayacak düzenlemelere hız veriyoruz."
Düzenlemelerin bir seferlik yapılıp bitirilecek şeyler olmadığının altını çizen Yıldırım, "Bu bir mücadele. Bu bürokrasiyle mücadeleyi bitirip oh diye kenara oturan hiç bir ülke yoktur. Bunun çözümü nasıl olacak? Devlet elindeki zenginlikleri sahibine teslim edecek. Senin yapacağın işi devlet yapmayacak. Yani devlet milletin güvenliğini sağlayacak, adaleti sağlayacak." diye konuştu.
Yıldırım, eğitim ve sağlık işini bile tek başına devletin yapmasına ihtiyaç bulunmadığını belirterek, "Orada da vatandaş işin içine girebilir. Sağlıkta zaten girdi, eğitimde yüzde 14-15 seviyelerine çıkıyor özel eğitim. Ama güvenliği bence delege etmemek lazım. Güvenlik işi ve adalet işinde asla 'outsource' olmaz. Mutlaka devletin bizatihi kendisinin yapması gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü farklı bir tehditle karşı karşıya kalınabilir." ifadelerini kullandı.
REFORMLARIN SAHAYA YANSIMALARININ ÖLÇÜMLERİNİ YAPACAĞIZ
Kurumsal yapıların zayıflayıp zayıflamadığına ilişkin bir soru üzerine Yıldırım, kurumsal yapıların zayıflamadığını ve bürokrasi üretme yönünden güçlendiğini belirtti.
Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Güçlenmesine ihtiyaç var ama daha fazla bürokratik süreçleri ortaya koyacak bir güçlenme bizim istediğimiz bir güçlenme değil. Şimdi bizim yapacağımız iş çok basit; yaptığımız düzenlemelerin, çıkardığımız reformların sahaya yansımalarının ölçümlerini yapacağız. Biz yapıyoruz, 'Ne kadar güzel iş oldu. İşte 36 aydan 48 aya, 72 aya çıkardık. Şuna şu taksit uyguladık, iç piyasada hareketlilik olacak…' Acaba aşağıda bu oluyor mu olmuyor mu? Buna bakacağız. Ne kadar takip ediyor? Ne kadar gerçekleşiyor? Eğer gerçekleşmiyorsa demek ki düzenlemeyi biz yanlış yaptık. Öyle kabul etmek lazım. Zorla da olmaz bu iş. Emirle de olmaz. O zaman onu gözden geçirip düzelteceğiz."
PROMOSYON KONUSUNDA ARKADAŞLAR AŞAMAZSA BİZ DEVREYE GİRECEĞİZ
Emeklilerin promosyonları hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun çözüm için kendisini işaret etmesine ilişkin Yıldırım, "Arkadaşları gazeteciler sıkıştırdığı zaman, işin içinden çıkamayınca Başbakana pası atıyorlar, oluyor bitiyor. Bu da onlardan biri. Yani bizim de görevimiz böyle sorunları arkadaşlar aşamazsa biz aşacağız, devreye biz gireceğiz. Doğrusu bekliyoruz çalışma bakanından, ne getirecek diye." değerlendirmesini yaptı.
Özel sektörün bazı yönlerden kamu sektöründen güçlü olduğunu ifade eden Yıldırım, özel sektör borcunun ekonomiye menfi baskı yapmayacağına işaret etti.
Yıldırım, Türkiye ekonomisinin yapılan yatırımlarla sağlam temeller üzerine oturduğunu anlatarak, yıl sonu cari açığın 40 milyar dolar gelmesi halinde problem görülmeyeceğini söyledi.
Yıldırım şunları kaydetti:
"Üçüncü havalimanından alacağımız kira 26,5 milyar avro, onu dolara çevir aynı para ediyor. 40 milyar dolar nedir ya? Biraz ufkumuzu büyütelim. 26,5 milyar avro, 25 yıl da para alacağız. Adamlar havalimanını yapacak, işletecek, bize de para verecek. 25 sene sonra da bonus. Dünyanın en büyük havalimanını tekrar bize verecekler. Dolayısıyla bu ülkenin teminatı özel sektör. Merhum Turgut Özal özel sektörün önünü açtı ve özel sektör çok güçlü. Özel sektörü güçlü olan, diri olan ülkeye hiç kimse bir şey yapamaz. Çeşitli yollarla, mekanizmalarla devleti, siyasi iktidarları sıkıştırabilirsiniz ama özel sektörünüz güçlü ise onu sıkıştıracak bir mekanizma yok.
Gayet tabi karşılığı var, kimse hayır için para vermez ki… 240 milyar doları alırken bu özel sektör bizden gelip teminat mı istedi. Verenler, aklı neredeydi verirken? Şimdi rasyolara bak, bankalar teminat verdi. Türk bankacılık sektörünün sermaye yeterlilik rasyosu uluslararası oranın iki katına yakın, 15,3. Neye endişe ediyoruz. Büyümeye baskı dediğimiz şey ülkenin genel durumuyla ilgilidir. Ülkede siyasi kargaşa olsa, istikrar bozulsa, öngörülebilirlik yok olsa bundan herkes etkilenir. Özel sektör de, kamu da etkilenir. Vatandaş hepten moralsiz hale gelir ama böyle bir şey yok. Türkiye'ye özel bir ilgi var. Türkiye ezber bozan laflar ediyor. Küresel yanlışları ve haksızlıkları yüksek sesle dillendiriyor. Küresel borç 154 trilyon dolar, 100 trilyonu özel sektörün. Yani 3'te 2'si özel sektörün. Bizde bu oran daha düşük. Dünyanın bugün 80 trilyon bir gayri safi hasılası var, borçları 154 trilyon… İki katı. Yani el alem düşünmüyor, 4 kat borcu olan, 1 liraya karşılık, 1 liraya karşılık 70 kuruş borcu olan Türkiye düşünüyor. Nasıl oluyor bu iş? Özel sektörü dahil, hepsi yani. Hadi özel sektör kendi işini kendi yapacak diyelim, onun için 30 kuruş borcumuz var 1 lira cebimizde, ne olacak diye tasalanıyoruz."
Makul düzeyde tutulan borçluluğun olumsuz bir durum olmadığını anlatan Yıldırım, "Orta okuldayken benim bir arkadaşım vardı. Bana diyordu ki 'Taksitle verseler İstanbul'un yarısını satın alırım." örneğini verdi.
GIDA TEDARİK ZİNCİRİ TAKİP EDİLECEK
Gıda fiyatlarının enflasyona hak ettiğinden fazla yansıdığının farkında olduklarını aktaran Yıldırım, söz konusu tüketim grubunun enflasyonun yüzde 30'unu oluşturmasını Türkiye'ye haksızlık diye değerlendirdi. Gıdada spekülatif piyasa yapısının üzerine gideceklerini söyleyen Yıldırım, "Bir bakıyorsunuz 1 lira olan bir ürün bir dahaki ay 5 lira oluyor. Tarlada 1 lira manavda oluyor 8 lira. Bunlar kabul edilebilir şeyler değil. Onun için gıda komitesi oluşturduk, yeniden yapılandırdık. Sekreteryasını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yapacak. Başkanlığını da Başbakan Yardımcımız Mehmet Şimşek Bey yapacak. Bu anlık fiyat oynamalarına karşı tedbir alacaklar, ayrıca gıda tedarik zincirini de takip edecekler. Niye domates tarlada 1 lirayken sofrada 5 lira oluyor? Zincirdeki lojistik, fireler, haksız kazanç sağlayanlar incelenecek." bilgilerini verdi.
MEDVEDEV'LE YATIRIMLARI GÖRÜŞECEĞİZ
Yıldırım, Rusya ile ilişkilerin henüz uçak krizi öncesi seviyeye dönmediğini belirterek, iradenin o yönde olduğunu söyledi. Kendisinin yakında Rusya Başbakanı Medvedev ile görüşeceğini kaydeden Yıldırım,"Toplantının asıl amacı ekonomik ilişkiler, karşılıklı yatırım ilişkilerinde süreçleri hızlandıracak kararları almak. Savunma alanında da iş birliği var, karşılıklı yatırımlar alanında iş birliği. Vizelerde de kademeli bir geçiş yapmak istiyorlar. Biz de çok sıkıştırmıyoruz tabi ki." diye konuştu.
İngiltere ile Brexit sonrası ilişkilerde kayda değer gelişmeler görülebileceğini söyleyen Yıldırım, İngilizlerin 15 Temmuz hain darbe girişimine net bir duruş göstererek Türkiye ile dayanışmasını gösterdiğini ifade etti.
Ağbal: "27 milyar liralık vergi alacağını yapılandırdık"
Görüşmede bulunan Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, kredi kartı yapılandırmasıyla ilgili görüştüklerine işaret ederek, "Orada bir mali alan açıldı ve talebi kamçılayacak rakamlar ortaya çıkmaya başladı. Kısa süre içerisinde rakamlar ortaya çıkacak fakat hem yapılandırma hem de taksit sayılarındaki artış konusunda ilk datalar, orada talebi canlandırması noktasında işaretlerinin ortaya çıkmaya başladığını gösteriyor.” diye konuştu.
Maliye Bakanı Naci Ağbal ise Başbakan Yıldırım'ın talimatıyla Yeniden Yapılandırma Kanunu’nda peşin ödeme indirimi diye bir mekanizma getirdiklerini dile getirerek, bu mekanizmanın yapılandırmadan yararlanma oranını oldukça yukarı çekeceğini kaydetti.
Peşin ödeme indirimine ilişkin detayları paylaşan Ağbal, şu bilgileri verdi:
"Biz ana parayı alıyoruz. Orada bir indirime gitmiyoruz. Yüzde 14-15-16'lardaki gecikme zammı oranlarını siliyoruz. Onun yerine enflasyon kadar bir faiz hesaplıyoruz. Mesela 900 liralık bir borç. Diyelim ki ana para 300 lira, gecikme zammı 600 lira gelmiş. Böylece 900 lira oluyor. Bu söylediklerimi yapınca rakam bir anda 450 liraya iniyor. Bir de buna peşin ödeme indirimi dediğimiz faizin yarısını tekrar siliyoruz. Bir anda 375 liraya düşüyor. Kişi neredeyse ana parayı ödeyip vergi dairesinden çıkıyor. Burada peşin ödeme indirimi sayesinde vatandaşlar bunu tercih ediyorlar. Bu defa başarı oranı öncekilerden daha fazla olacak."
Ağbal, cuma günü itibarıyla 3,7 milyon kişinin yapılandırma için müracaat ettiğini belirterek, "27 milyar liralık vergi alacağını yapılandırdık. 31 Ekim'e kadar müracaatlar devam ediyor. Büyük bir kampanya yürütüyoruz. Vatandaşımıza da tanıtıyoruz. Televizyonları, billboard'ları kullanıyoruz, birebir mektuplar gönderiyoruz. İnşallah büyük bir başvuru bekliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.